Osman Aydoğan


Suriye´de terörle mücadelede iletişimde yapılan yanlışlar -6-


Anlattığım gibi tüm bu üç harekât esnasında Türkiye´nin bir ?´Harekât Sözcüsü´´ olmadı. Yetkili olan olmayan, her kafadan, her siyasetçiden, ağzı olan herkesten bir ses çıktı. Çıkan her ses ise dışarıda Türkiye´yi zora soktu.. Böylece Türkiye çok dağınık ve bu harekâtın niyet ve maksadını aşan çok farklı bir görüntü vermiş oldu? Olması gereken en fazla albay rütbesindeki bir askeri sözcünün bu haberleri basına aktarmasıydı. Çünkü harekât bir terör harekâtı idi? Bir savaş değil idi? Bir fetih harekâtı değil idi? Bir gaza değil idi? Bu askerî sözcünün de vereceği bilgiler hem Dışişleri Bakanlığının, hem Savunma Bakanlığının, hem İçişleri Bakanlığının, hem bir sosyoloğun, hem bir psikoloğun, hem bir antropoloğun, hem bir filozofun ve hem de bir dilbilimcinin ama en azından aklı selim sahibi birisinin süzgecinden geçerek sunulmalıydı. Beğenmediğimiz Suriye´de bile tüm bu harekât boyunca ne Devlet Başkanı´ndan, ne de Başbakan´ından ne de bir hükumet yetkilisinde bir açıklama yapılmamıştır. Suriye´de bütün gelişmeler albay rütbesindeki bir asker tarafından yapılmıştır. Askerlerimizin üstün çabalarıyla, bin bir cefayla, gayretle ve şehitleriyle verilen terörle mücadele siyasetçiler tarafından verilen bu görüntüler nedeniyle dış dünyada yanlış anlamalara sebep olmuştur. Boğaz kırk boğumdur derler... Bu konuşmak için, boğazdan bir ses çıkarmak için kırk kere düşünmek anlamındadır... Söz konusu dış politika ise kırk değil seksen kez düşünülmelidir, hele hele söz konusu yurt dışı askerî bir operasyon ise seksen değil yüzseksen kez düşünülmeli, öyle konuşulmalıdır. Devlet yönetimi ciddiyet gerektirir... Hhele hele yurt dışı bir askerî operasyon daha fazla ciddiyet gerektirir... Bütün bu söylemlerin ve görüntülerin iç politikaya dönük söylemler ve görüntüler olduğu değerlendirilmektedir. Dış politikada esas olan ´´iç politikanın dış politikaya hizmet etmesidir´´. Eğer dış politika iç politkaya alet edilirse milli menfaatler açısından onarımı çok zor sonuçlar doğurur... Bir de harekât öncesi dış temsilciliklerimiz tarafından ilgili ülkeler bilgilendirilip ikna edilmeliydi. Dışişlerinde ?´monşerler´´ (!) kalmadığına göre Merve Kavakçı, Şaban Dişli, Yusuf Ziya Özcan, Egemen Bağış, Mahinur Özdemir gibi yeni nesil elçilerimiz bu vazifeyi gayet iyi yaparlardı ya nedense yapmamışlar işte? Yazımın başında da ifade ettiğim gibi kimse kusura bakmasın? Doğru sözler nazik olmaz. Zarif sözler doğru olmaz. Doğru sözler eğri görünür. Ama ben doğru bildiklerimi söylemek zorundayım? Dost acı söyler!... Sürçü lisan ettiysek de affola?