Osman Aydoğan


Sevgililer Günü’ne dair -ıı-

Gerçek sevgi sevgiliyi sahiplenmek değil, sevgiyi sevgiliye karşılıksız vermektir.


Gerçek sevgi sevgiliyi sahiplenmek değil, sevgiyi sevgiliye karşılıksız vermektir.

Sıra dışı bir edebiyatçı ve düşünür olan Portekizli yazar José Saramago toplum olarak hep karıştırdığımız ‘’sevgi’’yi ve ‘’sahiplenme’’yi şu sözüyle net bir şekilde ayırmıştı zaten; ‘’Sevmek sahiplenmenin en güzel yoludur herhalde, sahiplenmek ise sevmenin en çirkin yolu.’’ 

(Âşık Veysel hakkında anlattığım hikâye bir rivayet. Konunun uzmanları bu hikâyenin gerçek olmadığını söylüyor. Ancak bu hikâyenin gerçek olmaması anlamını değiştirmiyor.)

Aşklar da bakım İstiyor...

Günümüzde kadına şiddetten bahsediliyor ya! Zannediliyor ki kırsaldaki, varoşlardaki eğitimsiz, kaba, saba insanlar kadına şiddet uyguluyorlar. Psikologlar ‘’ihmal’’in ‘’şiddet’’ten daha tahripkâr olduğunu söylüyorlar. Zannedildiğinin aksine kadına şiddeti; kırsaldaki, varoşlardaki eğitimsiz, kaba, saba insanlar değil, bilakis şehrin en lüks semtlerinde, gayet düzgün, eğitimli, kariyerli, kelli, felli insanlar ‘’ihmal’’ yoluyla en uç biçimiyle uygulamaktadırlar. Bıçaklarla bedenler, ihmal ile de ruhlar delil deşik edilir...

Amerikalı karikatürist Jules Feiffer’in bir karikatüründe kahramanı şöyle diyor: “Harika bir kızla tanıştım. Bütün dostlarıma ve çalışma arkadaşlarıma kendisinden söz ettim. Sokaktaki yabancılara bile kızdan bahsettim. Hemen herkese anlattım. Tabii kendisinden başka! Ona bu avantajı neden vereyim ki?”

Çizerini hatırlamadığım bir başka karikatürde ise, orta yaşın üzerinde bir kadın kocasına soruyordu; ‘’Kocacığım, hatırlıyor musun, bana en son ‘seni seviyorum’ dediğinde tam on yıl önceydi.’’ Erkek istifini bozmadan, okuduğu gazeteden kafasını kaldırmadan cevap veriyordu; ‘’Düşüncemde bir değişiklik olursa sana söylerim.’’ Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. İnsanlar sevdiklerini söylemekte hep kıskanç ve cimri davranırlar...

Jacques Salome ve Sylvie Galland isimli iki Fransız yazarın “Ah Kendime Bir Kulak Versem” (Sistem Yayıncılık, 2002) ismini verdikleri kitaplarında “ilişki terörü” diye bir kavramdan bahsederler. Bu terörde kanlı bıçaklı olmaya gerek yoktur, ikili ilişkilerde, evliliklerde pek mutat olduğu üzere ‘’surat asmak’’ bile terörün en uç noktasıdır.

Fransız felsefeci Roland Barthes’in de güzel bir kitabı vardı: ‘’Bir Aşk Söyleminden Parçalar’’ (Metis Yayıncılık / Tarih Toplum Felsefe Dizisi, İstanbul, 2010) Barthes kitabında; ‘’Âşık olduğumuzda kullandığımız dil, her zaman konuştuğumuz dilden çok farklıdır’’ der ve ''bir kere ilk mesajı verip, 'seni seviyorum' dedikten sonra sözlerinizle, davranışlarınızla içinizdeki duyguyu karşı tarafa sonsuz bir akış şeklinde tekrarlamalı, ilişkiyi derinleştirmelisiniz’’ diye yazar.

Zaten söylerdi Cemal Süreyya bir şiirinde:

‘’Bahçelerden geç parklardan köprülerden geç git
Aşklar da bakım istiyor öğrenemedin gitti’’

***

Anlıyorsunuz değil mi? Uzun uzun anlattım ama anlatmak istediğimi iki kelimeyle de özetleyebilirdim:

‘’Sevgi emektir!’’

Sevgili için ayrıca güne ve hediyeye gerek yok ki... Hediye kapitalist tüketim toplumunun tüketim artsın diye icatlarından bir tanesidir.  

Sevgiliye verilecek en büyük hediye emektir... Ancak ''emek'' bir gün değil bir ömür ister... Emeğin en güzeli de tatlı bir söz, ses tonu ve gözlerdir... 

Her daim ses tonunuz yumaşak, kadife gibi değilse, her daim gözleriniz gülmüyorsa, her daim sevgiyi beslemiyorsanız, aşkı bakımsız bırakıyorsanız sevgili edinmeyiniz. Size yazık olmuş ya, ona da yazık edersiniz...

Sevgililer gününüz kutlu olsun…