Osman Aydoğan


Mephisto

Dünkü yazımda Fransız Mareşal Henri Philippe Pétain’i


 

Dünkü yazımda Fransız Mareşal Henri Philippe Pétain’i anlatırken Friedrich Engels’in Fransa’da ve Almanya’daki köylü sorunu hakkındaki söylediklerinden yola çıkarak Engels’in köylüler üzerine düşüncelerini uzun uzun anlatmıştım… Kısaca şunu söylüyordu Engels; ‘’diktatörlerin en büyük destekçileri köylüler olmuştur…’’ Bu yazımda Engels’e bir itirazımı ifade etmek istiyorum: Diktatörlerin en büyük destekçileri sadece köylüler olmamıştır. Diktatörlere en büyük destekçileri köylülerden de daha fazla Mephisto’lar yani Gustav Gründgens’ler, Hendrik Höfgen karakterleri olmuştur…

Ne demek mi istiyorum? Bir örnekle anlatayım o zaman…

Ama önce kısa (!) bir bilgi vermem gerekiyor…

II. Dünya Savaşı sonrasında Alman Edebiyatı: Trümmerliteratur ve Exilliteratur

Bu sayfadaki daha önceki bir yazımda Almanya’da II. Dünya Savaşı sonrasında şehirlerin bombalanması, yıkılması, ailelerin dağılması, babaların ölümü ve savaş travmaları ile ortaya çıkan bir edebiyat türünden bahsetmiştim: ''Trümmerliteratur'' (Yıkım Edebiyatı) Bu yazımda da ‘’Yıkım Edebiyatı’’nın Heinrich Böll’le beraber en önemli temsilcilerinden birisi olan Wolfgang Borchert’i ve onun ‘’Kapıların Dışında’’ (Draussen vor der Tür)  (Can Yayınları, 2018) isimli oyunu anlatmıştım…

Alman edebiyatında ''Trümmerliteratur'' (Yıkım Edebiyatı) dışında bir de ”Exilliteratur” veya “Emigrantenliteratur’’ (Sürgün Edebiyatı) vardır. Almanya’da 1933 yılında Hitler iktidara geldiğinde 75 bin dolayında Alman aydını, yazarı, edebiyatçısı da yurtlarını terk etmek zorunda kalır… İşte sürgündeki bu edebiyatçıların yazılarına, eserlerine de ‘’Sürgün Edebiyatı’’ adı veriliyor… Tıpkı bizde de kumpaslarla Silivri zindanlarına atılan subayların eserlerinin oluşturduğu ‘’Silivri Edebiyatı’’ gibi…

1933 yılından 1960’lı yıllara kadar böylesine zorlu bir dönemde güçlü bir felsefi ve edebi geleneğe sahip Alman kültüründen de sürgündeki edebiyatçıları vasıtasıyla dünya çapında eserler ortaya çıkar.

Elias Canetti, (Körleşme - Die Blendung, Kitle ve İktidar - Masse und Macht),
Hermann Broch (Vergilius’un Ölümü - Der Tod des Vergil, Büyülenme - Die Verzauberung),
Alfred Döblin (Berlin Aleksander Meydanı - Berlin Alexanderplatz),
Robert Musil  (Niteliksiz Adam - Der Mann ohne Eigenshaften),
Joseph Roth (Hotel Savoy, Bir Katilin İtirafları - Beichte eines Mörders),
Thomas Mann (Doctor Faustus) ve
Klaus Mann (Mephisto, Bir Kariyer Romanı - Mephisto, Roman einer Karriere) gibi yazarlar ve örnek verdiğim eserleri Alman Sürgün Edebiyatı'nın bu yazarları ve eserleridir.

Alman Sürgün Edebiyatı’ndaki edebiyatçıların sayısı ve eserleri bu isimlerden daha fazladır… Ancak hemen hemen tamamı bahsettiğim kitapları ve daha fazlasıyla despot bir iktidarın yaratacağı felaketleri öngörerek tüm dünyayı uyarırlar…  

Mephisto

Bu yazımda bu edebiyatın en güçlü temsilcilerinden birisi olan Klaus Mann’ın 1936 yılında yayınladığı ve 20. yüzyılın en büyük romanlarından birisi olarak kabul edilen “Mephisto: Bir Kariyer Romanı” isimli romanını anlatacağım… Daha önce Klaus Mann’ın bu romanından uyarlanan aynı isimli oyunu Türkçeye çevrilmesine ve Türkiye’de sahnelenmesine karşın ne yazık ki romanın Türkçe yayınlanması ancak günümüze, 2019 yılına nasip olur. (!) (Mephisto, Everest Yayınları, 2019)

Mephisto, diğer adıyla Mephistopheles; şeytan, iblis, hain anlamına gelir… Mephisto, Hristiyan mitolojisinin Cennetten kovulduğu farz edilen yedi şeytandan birisidir. Avrupa’da Rönesansta yaygın olarak kullanılmıştır. Bir Hristiyan miti olmasına rağmen İncil'de adına rastlanmaz…

Mephisto sözcüğü ile ilk olarak Goethe’nin ünlü kitabı Faust’ta karşılaşırız… Mephisto, Faust’ta akıl ve kudret karşılığında Faust'un ruhunu satın alan şeytan olarak karşımıza çıkar…

Günümüz Türkiye’sini anlamak için okunması mutlaka elzem olan bu romanı tanıtmadan önce kitabın yazarı Kalus Mann’ı ve romanda Hendrik Höfgen karakteri olarak anlatılan Gustav Gründgens’i kısaca tanıtmam gerekiyor…  Klaus Mann ve Gustav Gründgens’i tanımadan kitap anlaşılmaz diye değerlendiriyorum…

Klaus Mann

Klaus Mann, 20. yüzyılın en önemli Alman yazarlarından birisi olan ve 1929 yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Thomas Mann’ın (1875 -1955) oğludur… Thomas Mann'ın altı çocuğundan üçü; Erika Mann, Klaus Mann ve Golo Mann da yazardırlar…

Klaus Mann (1906 -1949), henüz on dokuz yaşındayken Paris’te Hemingway ve James Joyce gibi önemli yazarlarla tanışır. Edebiyat çalışmalarına Weimar Cumhuriyeti'nde, o zamana göre tabu sayılacak konular üzerinde başlar… Hitler’in iktidara gelmesiyle 1933 yılında Almanya’dan kaçmak zorunda kalır… Bu kaçıştan sonra Klaus Mann, nasyonal sosyalizme karşı cesur yazılar yazar… Sürgünde iken 1943 yılında ABD vatandaşlığına geçer… Eserleri Almanya'da ölümünden çok sonra keşfedilir... Bugün 1933 yılı sonrası Alman Sürgün Edebiyatı’nın önemli bir temsilcisi olarak kabul görür… Zaten yazı konusu Mephisto’yu da sürgünde iken yazar…

Klaus Mann, romanları, öyküleri, günlükleri, anı-mektup kitaplarıyla dönemin ruhunu, Nazilerin icraatlarını, etkilerini, tepkilerini tüm çıplaklığıyla anlatır…

Klaus Mann, yaşamı boyunca yaşadığı hem kişisel hem de politik hayal kırıklıklarını artık taşıyamamasından dolayı 21 Mayıs 1949 yılında 43 yaşındayken aşırı dozda uyku hapı alarak intihar eder…