Günümüzde de T.C. Ordusunun; Balyoz, Ergenekon, Amirallere Suikast, Causluk vb. kumpas davaları ile yıllarca ‘’darbeci’’ diye aşağılanarak şerefi ile oynanmış, pırıl pırıl, gelecek vaat eden subayları ve generalleri harcanmış, kadroları salya sümük FETÖ denen bir teröristin eline verilmiş, 15 Temmuz 2016 günü yine bu FETÖ denen teröristin sözde asker müritleriyle silah arkadaşlarına silah doğrultarak kendi milletine bombalar yağdırmış, bu olay da bahane edilerek okulları, akademileri, hastaneleri elinden alınmış, komuta yapısı dağıtılarak genetiği bozulmuştur. Hal böyleyken; ülke doğasını, gücünü ve kapasitesini aşan politikalarla ülke Ortadoğu’ya bulaştırılmış, maksadı, süresi ve siyasi hedefi belirsiz olarak Suriye’ye askerî harekâta girişilmiş, şimdi de Libya’ya asker gönderme durumuna gelinmiştir. Etrafımızdaki ateş çemberinin giderek daraldığı, ülkenin dünyada ve bölgede giderek yalnızlaştığı ve bunlardan dolayı iç barışa ve güçlü bir orduya her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyacağımız bu günlerde, akademik ve askerî dehası şüphesiz tartışılmaz olan General Jacques De Guibert’in bahsettiğim kitabında geçen şu müthiş tespitinin önemini vurgulamak istiyorum: ‘’Ulusların kendi güç ve doğalarıyla tamamen çelişen güvenlik kurgulamaları, askerlik mesleğinin kentli kesimin en yoksul kesimine bırakılması, bayraklarının altında şerefle yürüyüşlerini sürdüren askerlerin aşağılanmaları ve mutsuzlukları, yurtseverlik ve erdem duygularının kalmayışı bir ülkenin bekâsını olumsuz etki eden hayati derecedeki faktörlerdir.’’ Gerisi, etrafımızdaki gelişmeleri okuyabilecek ve General Jacques De Guibert’in bu tespitini anlayabilecek siyasilere kalmıştır… Her ne kadar yakılan kâfir Giordano Bruno ''anlamak zordur'' dese de... Gerçek ‘’Bekâ’’ tehdidi ise işte burada yatmaktadır. Çünkü tarihin çöplüğü hırsları ülke kapasitelerinin çok çok üstünde olan liderlerin kendileri ile beraber ülkelerini de harcadıklarının örnekleriyle doludur.