Osman Aydoğan


Yürüyün! (5)


Ve konuyu sonlandırmak istercesine bir ses tonuyla anlatmıştı: ?´Bedeni hareketlendirerek zihni yeniden etkinleştirmek için yürüyün. Yürümenin; doğayla birlik kurmayı, bedeni tatmin etmeyi, manzara karşısında tefekküre dalmayı sağlayan şiirsel bir eylem olduğunu idrak edersiniz. Buradaki işleyiş bir tetiklenmedir, etkinleştirmek için yürümek. Bunun ötesinde yürüyüş, düzenliliğiyle öyle bir salınım sağlar ki adeta şiir yazarsınız; ritme girer, vezninizi bulursunuz, evrenin titreşimini yakalarsınız. Burada mevzubahis olan; dünyayı yürüyerek parçalamak değil, dünyanın mevcudiyetini hissedilir kılmak ve onunla aynı ritmi tutturmaktır.´´ Anlatacakları bitmişti Şehriyâr´ın? Bu, onun uzaklara dalgın dalgın bakışından belliydi? Bir süre öylesine kalmıştı? Ayağa kalkarken o simsiyah ve derin mi derin gözlerini gözlerime dikerek şöyle anlatmıştı bana: ´´Ancaaakk, dünyanın mevcudiyetini hissedilir kılmak sadece yürümekle mümkün değildir... Yürümek tek başına bir hiçtir... Algıda da seçicilik lazım; bir kedinin hırıltısını, bir kadının mırıltısını, böceklerin vızıltısını, yapraklarının hışırtısını, suların şırıltısını, gece gökyüzünün ışıltısını, yağmurun tıpırtısını, rüzgârın uğultusunu, dağların, ormanların gümbürtüsünü, bir müziğin ahengini ve güneşin doğuşunu ve batışını görmek, duymak ve hissetmek insanın ruhi açlığını doyurur ve insanın evrenin titreşimi ile rezonansa girmesini sağlar... İşte anlattığım yürümek ise bunların tamamlayıcısı ve pekiştiricisidir. Bir kere keşfettin ve yakaladın mı evrenin titreşimini ve onunla girdin mi rezonansa kolayca huzur ve şifa bulursun artık. Bundan sonraki zorluk bu titreşimi ve rezonansı kaybetmek olacaktır. Ruhunu doyurmayan insanın huzur ve şifa bulma imkân ve ihtimali yoktur....´´ Notlarım burada sona ermişti... Ancak Şehriyâr´ın son cümlesi takılmış bir plak gibi beynimde, zihnimde, aklımda günlerce, aylarca, yıllarca dönüüüüp durmuştu işte: ´´Ruhunu doyurmayan insanın huzur ve şifa bulma imkân ve ihtimali yoktur....´´ Şimdi başa dönüyorum ve ilk cümlemi tekrar ediyorum: ?´Şimdi nerede ve hangi vakitte olursanız olun... Gece demeyin, gündüz demeyin, hava yağmurlu, soğuk, rüzgârlı demeyin, çıkın dışarıya, atın kendinizi kaldırımlara ve yürüyün!...´´ Sizler de sükûn, huzur ve şifa bulmak istiyorsanız eğer sonbaharın bu son en güzel günlerinde, hem de pazar gününde oturmayın evinizde, kırlara, bayırlara, parklara, bahçelere, sokaklara atın kendinizi ve oralarda sararan, solan, dökülen, lâl olan yapraklar içinde yürüyün! Yürüyün, yürüyün, yürüyün!!!.. Yürüyebiliyorken yürüyün!... Zaten bir süre sonra yürüyemez hale geleceksiniz!..