Osman Aydoğan


Yeni Türkiye...


Maurice Duverger (1917 - 2014), siyaset biliminde felsefi düşünce yerine deneysel yöntemi kullanmayı tercih eden dünyaca ünlü Fransız anayasa hukuku uzmanı, siyasetçi, siyaset bilimci ve siyaset sosyoloğudur. Türkiye´deki birçok anayasa hukukçusunu derinden etkilemiştir. Tarafsız olmanın mümkün olmadığını, sadece ne kadar taraf tuttuğumuzu belirterek nesnel olabileceğimiz görüşünü savunur. Komünistlerin sosyal demokrasiyi gerçekleştirmek için siyasal demokrasiyi ortadan kaldırmayı amaçladıkları, faşistlerin ise sosyal demokrasiyi ortadan kaldırmak için siyasal demokrasiyi ortadan kaldırmaya çalıştıkları tespitini yapar. Duverger´nin 30 kadar kitabı vardır. Duverger´in bu kitaplarından üçünden bahsedeceğim. Duverger ´´Siyasi Partiler´´ (Bilgi Yayınevi, 1979) isimli kitabında, siyasi partileri ?´seçkin tabanlı partiler´´ ve ?´halk tabanlı partiler´´ olarak ikiye ayırır. Maurice Duverger bu kitabında Türkiye´den ve Atatürk´den de bahseder. (s. 360-364): Duverger bu kitabında, ?Tek partilerin genellikle totaliter partiler olduğunu, ancak gerek felsefeleri gerek yapıları bakımından bu yargının her ülke için geçerli olmadığını? söyleyerek Atatürk´ün yarattığı anayasada ?Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur? ilkesiyle faşist rejimlerde her gün rastlanan otorite söyleminin yerini Kemalist Türkiye´de ?demokrasi söylemi?nin aldığını söyler. Bu da, tam olarak siyasal demokrasinin ilkelerini içermektedir. Duverger bu ktabında Atatürk hakkında şunları yazar: ?Atatürk´ün liderliğindeki tek particilik, tekelciliğe dayanarak liberal demokrasiyi tıkamamıştır. Hatta Mustafa Kemal sahip olduğu güçten rahatsızlık duymuştur. Çeşitli fırsatlarla bu tekele son vermeye çalışmıştır.? Duverger´e göre ?bu olgu tek başına bile derin bir anlam taşımaktadır. Hitler Almanyası´nda ya da Mussolini İtalyası´nda böyle bir şey düşünülemezdi. Bunlar, her şeye rağmen, Kemal rejiminin plüralizme üstün bir değer tanıdığını ve pluralist bir devlet felsefesi çerçevesinde faaliyet gösterdiğini ifade etmektedir.? Duverger´ye göre, Türk tek-partisinin ?başta gelen özelliği, onun demokratik ideolojisindedir. Bu ideoloji, hiçbir zaman, faşist veya komünist ideolojiler gibi, bir tarikat veya kilise niteliği taşımamış; üyelerine bir iman veya bir mistik empoze etmemiştir? Partinin yönetici kadrolarının antiklerikal (ruhban sınıfına ve teşkilatına karşı olmak) ve akılcı tutumu, onları açıkça ondokuzuncu yüzyıl liberalizmine yaklaştırmıştır? Adının ?Cumhuriyetçi´ oluşu bile, bu partiyi, yirminci yüzyılın otoriter rejimlerinden çok, Fransız İhtilâli´ne ve ondokuzuncu yüzyılın terminolojisine yaklaştırmaktadır? Faşist rejimlerde hergün rastlanan otorite savunusunun yerini, Kemalist Türkiye´de demokrasi savunusu almıştır; bu da, ?halkçı´ veya ?sosyal´ diye nitelendirilen ?yeni´ bir demokrasi değil, geleneksel siyasî demokrasidir. Parti, yöneticilik hakkını, siyasal elit veya ?işçi sınıfının öncüsü´ olma niteliğinden yahut da liderinin Tanrı iradesine dayanışından değil, seçimlerde kazandığı çoğunluktan almıştır.´´ Duverger´in yanında birçok başka çağdaş siyasal bilimciler de, benzer gerekçelerle, Kemalist siyasî rejime ?gizil (potansiyel) demokrasi? sıfatlarını yakıştırmışlardır. Duverger´nin kitabında Kemalizm hakkında ise şu tespiti vardır: "Kemalizm, Moskova ve Pekin´in etkisinde kalmamış azgelişmiş ülkelerde, doğrudan ya da dolaylı çok yönlü sonuçlar uyandırmıştır. Kemalizm, kuzey Amerika ve batı Avrupa rejimlerinde bulunmayan nitelikleriyle, Marksizm´in gerçekten alternatifidir. Marksizm uygulamasına girmek istemeyen ülkeler, batı demokrasisi karşısında saptadıkları yetersizliklere çözüm getiren Kemalist modeli tercih edebilirler." Duverger´in bu kitabında anlattığı Türkiye ´´Eski Türkiye´´dir... Duverger´in anlatmak istediğim ikinci kitabı ?Halksız De­mokrasi? adlı kitabıdır. (Dördüncü Yayınevi, 1969) Duverger bu kitabında ise Eski Türkiye´den Yeni Türkiye´ye nasıl geçiş yaptığımızı anlatırcasına şu tespitleri yapar: ?Bir demokraside çok sayıda ve zayıf partiler varsa, o ülke iyi yönetilemez, halk siyasetten soğur ve siyaset ?merkezin hükümranlığı´ altı­na girer.? (s. 159,) ?´Halktan güç alan büyük sağ ve sol kitle partileri olmayınca, hepsi birbirine benzeyen, kişiliksiz partilerin oluşturduğu ?orta­nın bataklığı´ siyasete hükmeder.´´ (s. 192) ?´Sağın ve solun ılımlılarını bir araya getiren ?renksiz´ koalisyon­lar´, yurttaşların bir politika seçme imkânlarını yok eder ve halk siyasetten soğur.´´ (s. 220) Duverger anlatmak istediğim üçüncü kitabı ?Politikaya Giriş? (Varlık Yayınları, 1984) isimli kitabıdır. Duverger bu kitabında Batı demokrasisini mercek altına alarak dünyada var olan kapitalist ve sosyalist sistemlerin giderek birbirine yaklaştığını söyler. Duverger bu kitabında ise Yeni Türkiye´yi anlatırcasına şu tespitleri yapar: ?´Kapitalizmin amacı; İnsanları düşündürmemenin yolu olan; seks, kriminal olaylar ve eğlence endüstrisine yönelterek, düşünmeyen insanlardan oluşan ahmaklaşan bir toplum yaratmaktır.´´ ?Kapitalist haberleşme sistemi ?halkın ahmaklaştırılması´ diye adlandırabileceğimiz bir sonuç doğurmaktadır. İnsanları entelektüel seviyesi çok düşük, çocukça bir evren içine hapsetmek amacını gütmektedir. Kesat zamanlarda heyecanlı haberler verme imkânını sağlayan gönül maceralarının boyuna şişirilmesi bu bakımdan tipiktir.´´ ?´Krallar, kraliçeler, prensler, prensesler ve öteki sözde büyüklerin, giyinişlerinin ve içinde yaşadıkları dekorun şatafatı, uyandırdıkları belirsiz tarihsel hatıralara eklenir... Halkı ahmaklaştırma tekniklerinin daha birçokları sayılabilir. Sinema (TV) ve spor da bunun birçok örneklerini verirler. Bu çeşitli vasıtalarla halk gerçek dışı, yapmacık, hayali ve çocukça bir âlemle daldırılır, dikkati de böylece gerçek problemlerden başka yana çekilir...? Duverger´nin evrensel nitelikteki şu iki sözü de sanırım yine tam olarak da ´´Yeni Türkiye´´yi anlatır: ?´Hukukun kuvvetinin azaldığı yerde, kuvvetlinin hukuku geçerli olmaya başlar.´´ ?´Adaletin olmadığı bir ülkede herkes suçludur.´´