Osman Aydoğan

Tarih: 06.11.2018 10:32

Yaşayan bir organizma olarak Türkçe

Facebook Twitter Linked-in

Önceki gün ve daha önceki gün üste üste Türkçemizde yer alan yabancı sözcüklere yer vermiştim. Türkçemizin aziz bir dil olduğunu söyleyip Türkçemizin başta Farsça ve Arapça olmak üzere Rumcadan, Fransızcadan, İngilizceden ve diğer dillerden oldukça etkilendiğini yazmıştım. Dünkü yazımda da bazıları bunu bir zafiyet olarak görse de benim bu durumu bir zenginlik olarak değerlendirdiğimi yazmıştım. Yanlış da anlaşılmamak için konuyu biraz daha açmak istiyorum. Çünkü konu hassas, hassas olduğu kadar da çetrefilli bir konudur. Düşünüyor musunuz, yüzyıllar süren bir yolculukla, yüzyıllar süren konaklamalarla Türkistan´dan, Çin´den başlayıp Orta Avrupa´ya kadar geliyorsunuz. Bu yolculuk esnasında Moğol, Acem, Arap, Kürt, Rum, Laz, Çerkez, Çeçen, Gürcü, Ermeni, Abaza, Tatar, Arnavut, Boşnak, Rumen, Macar, Alman onlarca millet ile yüzyıllar sürecek bir ilişkiye giriyorsunuz... Şaman dininden gelip bu yolculuk esnasında Müslüman oluyorsunuz, Yahudi ile Hristiyan ile yüzyıllar boyu süren temaslarınız oluyor. Son yüzyıllarınız hep Batı ile kah kavgayla kah dostluklarla geçiyor. Böylesi bir süreçte bu kültürlerle harman oluyorsunuz. Bazıları bunu bir zafiyet olarak görse de ben işte bu şekilde oluşan farklılıklarımızı bir zenginlik olarak görüyorum. Kültürümüzün ve dilimizin yaşadığı bu süreçi doğal ve güzel bir süreçtir diye değerlendiriyorum. Nazım Hikmet, ?´Dörtnala gelip Uzak Asya´dan, Akdeniz´e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim´´ derken iki dizede işte bu süreci anlatıyordu. Aslında son zamanlardaki sıkıntılarımızın kaynağını da bu farklılıklarımızı bir zenginlik olarak görmeyen, gerek kültürel, gerek etnik ve gerekse de mezhep olarak tek tip insanı topluma dayatan zihniyetlerden, ideolojilerden, politikalardan kaynaklandığını değerlendiriyorum. Neyse, esas konumuz bu değil... Esas konumuz ?´dil´´ ve dilin de bu süreçten nasıl etkilendiği? Ve bu etkileşimin de hiç de basit olmadığı. Dilimiz bu süreçten öylesine etkilenmiş ki Türkçe bildiğimiz nice sözcüklerin bir nasıl yabancı kökenli olduğunu üç gündür örnekleriyle yazıyorum. Konuyu ve meramımı daha iyi anlatabilmem için yine başka örnekler de vermem gerekiyor? Örnek olarak ?´Şampiyon Fenerbahçe´´ dediğimizde bir tane bile Türkçe kelime kullanmıyoruz? Çünkü ?´Şampiyon´´; Fransızca, ?´Fener´´; Rumca, ?´Bahçe´´ ise Farsça kökenlidir? Şimdi yabancı sözcük diye örneğin ?´Bahçe´´yi, ´´Fener´´i Türkçeden attınız mı Türk edebiyatı düşer, yok olur? Öyle değil mi? Türkçe diye bildiğimiz ve sadece ?´a´´ harfi ile başlayanlardan örnek verirsem; akasya, alçı, amblem, Anadolu, anahtar, anarşi, analiz, angarya, anonim, aritmetik, arşiv, asfalt, atlas, atlet, avlu kelimeleri Türkçede yer alan Rumca kökenli kelimelerdir? Arapçadan ve Farsçada, Fransızcadan, İtalyancadan geçenleri saymaya kalksam bu sayfa değil, bu sitem yetmez. Gelin isterseniz Rumca kökenli diye akasya, Anadolu, anahtar, atlas, atlet, avlu vb. kelimelerini Türkçeden atalım!... Ortada Türkçe mi kalır? Gelin isterseniz şöyle basit bir cümle kuralım: ?´Bakkaldan aldığım somun içine peynir koyup sandviç yaptım balkonda oturup hanımın getirdiği çay ve su beraberinde afiyetle yedim.´´ Bu cümle içerisinde sadece ?´sandviç´´ yabancı sözcük gibi gözüküyor değil mi?


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —