EYLÜL HİKMET MÜLAYİM


VAROLUŞSAL BUNALIMLAR ve YABANCILAŞMA - 2 -

İtilmişliğin ve yurtsuzluğun getirdiği bir yabancılaşmanın romanı olarak Anayurt Oteli


İtilmişliğin ve yurtsuzluğun getirdiği bir yabancılaşmanın romanı olarak Anayurt Oteli , vaka zamanı esas alınarak kurgulanmış ve trajik sonun temel hazırlayıcısı mahiyetinde bilinçaltına ait ögelerle örülü bir yapıttır diyebiliriz. Modern pratiğin bir gereği mahiyetinde bilinmeyen , anlamlandırılamayan , müphem olanın kökünü kazıma mücadelesi içerisinde yapıta birçok simgesel unsur dahil etmiştir. Bu simgesel unsurlar şayet trajik son, bir sarmal yapı olarak merdivenin en üst basamağı şeklinde baz alınacak olursa biz okuyucuyu basamak basamak sona götürme işlevinde karşımıza çıkmaktadır.

Bu noktada bir dekoratif öge olarak ,otel tabelasının toprağı göstermesi sembolü ile Zebercet ‘in bilinçaltındaki bastırılmış yönler işaret edilmek istenmiştir.

Romanın temel fikir ve duygu iskeleti üzerinde doğrudan etkili olan bu dekoratif öge , hiçbir zaman 'kendisi olan' bir davranış

biçimi geliştiremeyen Zebercet’in trajik sonuna zemin hazırlayan trajik tükenişlerin bilinçaltı sembolü olarak görünmektedir.

Zebercet’i , bir tür anılar evreniyle örülü sığınma evi(!) ya da daha doğru ifade ile sürekli bir kaçış mekanı olarak ele alabileceğimiz otelin gönülsüz fakat gönüllü bir sığınmacısı olarak tanımlamıştık .Kaçma yahut sığınma şeklinde de değerlendirebilecek bu durum yapıtın esasını oluşturan bütüne göre , içgüdüsel bir korunma refleksi olarak değerlendirilebilir. Bu noktada Zebercet’in otelin dışındayken rahatsızlık duyması meselesi dikkate değer bir meseledir

.Kişinin kendiyle çatışması ,toplumla çatışması , yurtsuzluğunun ,itilmişliğinin ,yabancılaşmasının ve bunların bir getirisi olarak varoluşsal kabuslarının temeline mekanı oturtabiliriz. Öyle ki, ‘şimdi’liği ve ‘burada’lığı bir türlü içselleştiremeyen Zebercet yaşadığı tüm bu açmazların sonucunda sözde güvenli sığınağına kaçmış ve kaçtıkça yenilmiş ve kendi trajik sonunu kendi elleriyle doğduğu bu sığınakta örmüştür.

Neticelendirecek olursak toprağı gösteren otel tabelası , yapıtta , bilinçaltında kodlanmış yurtsuzluğun, yalnızlığın , ötekiliğin, gerek özel gerekse genel manada bir yabancılaşmanın ,Zebercet’in bilinçaltının simgesidir.

Değişmez tek bir kesinlik olarak ölümün idrak edilişi meselesi intiharın bir simgesidir. Her şeyin esasında otel tabelası, bir var oluş sorgusu olarak okunmalıdır.

Yapıtın başında oteli anlatırken doğrudan bahsedilen tabela yapıtın sonunda intiharla birlikte doğrudan olmasa da dolaylı yoldan , bir reddedişin simgesi olarak tekrar karşımıza çıkar. Öyle ki ,kendini asmak suretiyle intihar eden Zebercet bu sefer kaçmadan ve vazgeçmeden , varlığını yoklukla tanımlamış, yaşamı reddederek kendi yaşamı üzerinde ilk defa söz sahibi olmuş ,eyleme geçmiştir. Yanı söyleyebiliriz ki yapıtın başında karşımıza doğrudan çıkan bu dekoratif öge ,yapıtın bütünündeki varlık-yokluk çatışması ekseninde varoluşçu yabancılaşma meselesinin bir düğümü görevindedir. Yapıtta intihar unsurunu çevreleyen ölüm meselesi yapıtın yaslandığı ana unsurlardan biri olup ,doğrudan bir tema olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada , bahsi geçen tabelanın toprağı işaretlemesi meselesi pek tabii şekilde, yapıttaki varlık-yokluk sorunsalının perçinleyicisi görünümündedir. Yapıtımızda mekan doğrudan romanın kendisi için önem arz eden bir

konumdadır. Yazar modernist bir yapıt olarak romanın başında Zebercet’in bilinçaltı olarak nitelendirdiğimiz otelin bir tasvirini yaparak, mekan seçiminin roman açısından önemli olduğunu okura hissettirir. Mekan –karakter–varoluşsal yabancılaşma üçgeni içerisinde inceleyebileceğimiz yapıtta karakterin bilinçaltı mahiyetindeki oteli işaretleyen dekoratif ögenin yokluğu durumu bilinçaltına itilen olaylar tarafından edimleri belirlenen bir birey olarak Zebercet’in yine bilinçaltına itilen olayların esiri olduğu noktasındaki simgeselliği ortadan kaldırıp ,roman ve karakter kurgusunda boşluklar yaratabilir.Baz aldığımız roman ve tüm yaşamımız süresince mekan-birey etkileşimini yadsıyamayız. Şayet bugün herbir yandan hızla içi boşalan , boşaltılan coğrafyamız ve dolayısı ile toplumumuzda edinmeniz gereken parola , sonsuz bir 'şimdi'lik ve 'burada'lık çerçevesinde mücadele olmalıdır.

Varoluş bilincimizin diri kalması dileğiyle..