Bugün hava almak maksadıyla dışarı çıktığım zamanlarda yahut illa dışarı çıkmak gerekmiyor bir pencere kenarında yahut bir balkonda oturup da dış bir göz olarak gözlem yaptığım vakitlerde , bilhassa bulunduğumuz zaman diliminde had safhaya ulaşmış olan yabancılaşmayı, gerek özel manada gerekse toplumsal manada ,ete kemiğe bürünmüş de yolda sokakta yürürken görüyorum. Elbette bu yabancılaşma denen mefhumun ekonomik ,siyasi,sosyal ve kültürel anlamda birçok toplumsal nedeni var. Tüm bunların yanında bireyin kendi özüne yabancılaşması meselesi var ki bu bahsettiklerim bu yazımızın konusu değildir .Bugün, toplumumuzda elini kolunu sallayarak yürüyen ve her birimizin içerisinde taşıdığı yabancıyı saygıdeğer Yusuf Atılgan'ın Anayurt Oteli isimli romanının nadide bir ayrıntısı mahiyetindeki otel tabelası üzerinden siz okur ile paylaşmak istedim. Herşeyden evvel romanın aktüel zamanı içerisinde otelde bulunan kişiler ve yaşanan olaylar Zebercet’in edimlerinde oldukça belirleyici bir konumdadır. Günübirlik ilişkiler ve sıradan bunaltıcı bir yaşam kesitinin aktığı, karşı değerleri simgesel düzlemde temsil eden ve sürekli yurtsuzluğun geçici yurdu olarak otel ,Zebercet'in bütün dünyasını kuran ve yaşayanlardan çok ölülerin hakim olduğu bir tür anılar evreni olarak tanımlayabileceğimiz bir sığınak mahiyetindedir. Zebercet’in bilincine bir yön verici olarak ,karakter mahiyetinde ve kişinin varoluşsal kesinliğini perçinleyen’’burada’’lık boyutuna işaret eden bir yer olarak karşımıza çıkan otelin ,bulunduğu yeri gösteren levha ,toprağı göstermektedir. Tabelanın toprağı gösterme kurgusu ise bir tesadüf değil , romana bilinçli olarak dahil edilmiş bir semboldür . Yazar otelin yeraltında olduğu sanısından söz ederek buranın yaşamın dışında bir sığınak olduğunu ima eder ve bu basit tabelayı romanın başında önemli bir işleve sahip uyarıcı bir dekoratif öge olarak kullanır. Varoluşun ikinci kolu ise ,kendini kuran insanın "şimdi" liğini kavraması ve bu bilinçle geleceğe yönelmesiyle biçimlenir. Fakat bir geçmiş zaman anılar evreniyle örülü sığınak olarak nitelendirebileceğimiz otel , Zebercet için ‘’şimdi’’lik gerçekten kaçma yeridir. ‘’Şimdi’’liğini , ‘’burada’’lığını dolayısı ile varoluşunu kaybeden Zebercet, yenildikçe , güvenli sığınağına(!) ,otele kaçar. Her kaçışla birlikte taşra sıkıntısının ,itilmişliğinin, ait olamayışının , yalnızlığının ve başarısızlığının yarası kanar. ‘’Yumurta mı tavuktan çıkar tavuk mu yumurtadan çıkar’’ vari bir noktada ne geçmişe ne geleceğe ne de tam manası ile şimdiye ait olan , yönünü bir türlü bulamayan , bulamadıkça amiyane tabiriyle çileden çıkan Zebercet, ne yapacağını şaşırır ve bu sığınağın gönülsüz fakat gönüllü bir sığınmacısı haline gelir. Ve söyleyebiliriz ki , yapıt boyunca bahsi geçen itilmişliklerin bilinçaltı yapılanması Zebercet’ te köksüzlük, yabancılaşma ve varoluşsal bunalımlar olarak kendisini açığa vurur. Yapıt boyunca kendisine zamansal ve mekânsal tutanaklar arayan Zebercet ,böyle bir bilinçaltının ürünüdür. Öyle ki , Zebercet edimleri, bilinçaltına itilen olaylar tarafından belirlenen bir bireydir. Bu noktada otel , Zebercet’in bilinci gibi değerlendirilebilir. Otel tabelası ise bilinçaltına itilmiş olayların , adeta bir tutsağı halindeki Zebercet’in simgesel bir tezahürüdür ,diyebiliriz. İşte tam da bu noktada otel levhasının yeraltını göstermesi bu varoluşsal bunalımla beslenen yabancılaşma olgusunun ince fakat yapıt için anahtar mahiyetinde bir tezahürüdür. Eş zamanlı olarak ,yapıttaki travmatik anılar evrenin ev sahibi görünümündeki otel ve otelin yerini işaretleyen tabela , Zebercet’in trajik yazgısını da içermektedir. Öyle ki toprağı gösteren levha bir yanıyla da insan bedeninin devrini sembolize eden ,toraktan gelip toprağa dönme meselesine atıfla ölümü işaret etmektedir. Bir sembol olarak toprağı dolayısı ile ölümü işaretleyen levha bizi yaşama yabancılaşma noktasında gerek işlenen cinayetlere gerekse yapıttaki trajik sona , intihara hazırlamaktadır.