Osman Aydoğan


Tutam yâr elinden tutam


Tutam yâr elinden tutam O günkü tozlu yollarını hatırlıyorum Kâbil´e o ilk gelişimin? Binlerce kilometreyi araçla kat ederek gelmiştik? Beldeler, yöreler, diyarlar, iklimler, ülkeler geçmiştik? Kıvrım kıvrımdı, büklüm büklümdü yollar? Döne dolana dağlara çıkmış, bir yılan gibi kıvrıla kıvrıla, bir kuş gibi süzüle süzüle vadilere inmiştik? Vadi tabanlarından kayarak, bir su kenarından süzülerek, bazen de bir dağın yamaçlarına yaslanarak günlerce yol almıştık? Biz yol aldıkça hep yol uzamıştı, her aştığımız tepede menzil hep daha bir uzak görünmüştü? Yol boyunca; çeşit çeşit, süslü süslü sanki bir karınca sürüsüymüşçesine hiçbir trafik kuralına uymaksızın yollara düşmüş, bir kervan misali otobüsler, kamyonlar, otomobiller ve arabalarla karşılaşmıştık... Yolculuk esnasında, ´´her günün ufkunu sardıkça gece´´, ben hep "belki bu son akşamdır" diye düşünmüştüm? ´´Bu emel gurbetinin yoktu ucu´´? Günlerce gitmiştik, biteceğine hep uzamıştı yollar? ´´Varmadan menzile ölmekten´´ korkmuştum? Kâbil yollarında Cahit Külebi´nin ?´Sivas Yollarında´´ isimli şiirini hatırlamıştım? Şiirin son dizesi şöyleydi: ?´Kamyonlar gelir geçer, kamyonlar gider Toz duman içinde, Şavkı vurur yollara, Arabalar dağılır şoförler söğer, Sivas yollarında geceleri Katar katar kağnılar gider.´´ Şiirdeki ?´Sivas´´ yerine ?´Kâbil´´ koysam sanırım yollarda gördüğüm manzarayı daha iyi anlatırdı? Ve bu yolculuğumuzda bize eşlik eden bir şey vardı ki o olmazsa bu yolculuk olmazdı diye düşünürüm hala... O olmazsa o yol bitmezdi diye düşünüyorum hala. O olmazsa o yolu biz çekemezdik diye düşünüyorum hala... O da elimizdeki küçücük el kadar pilli transistörlü bir radyo idi... Tek dinleyebildiğimiz yayın da ?´uzun dalga´´ yayını idi... Ve bu uzun dalga yayınından da tek dinleyebildiğimiz radyo ise; ?´Uzun dalga 1254 m Erzurum Radyosu´´ idi? Ve Erzurum Radyosu olunca da illaki de halk müziği ve Erzurumlu halk müziği sanatçısı Raci Alkır olurdu!... Ve Raci Alkır´ın o zamanlardan zihnime kazınmış, beynime bir mıh gibi saplanmış ve dilimden hiç düşmeyen türküsü: ´´Tutam yâr elinden tutam´´ Bu türkü yolculuk esnasında sadece bize, kulaklarımıza değil de sanki Raci Alkır bu türküyü yol esnasında aştığımız dağlara söylerdi, vadilere söylerdi, yamaçlara söylerdi, ovalara, yollara, nehirlere söylerdi? Ve dağların, vadilerin, yamaçların, ovaların, yolların ve nehirlerinde de bu türküye bir aksi sedası olurdu. Ve türkü; kulaklarımız, gönüllerimiz, kalplerimiz ile dağların, vadilerin, yamaçların, ovaların, yolların ve nehirlerin arasında bir pinpon topu gibi gidip gidip gelirdi... Sonra ise bu ses sanki bir dua imiş de Allah´a ulaşmak istercesine göğe çekilir ve açık sonsuz semaya süzülüp kaybolur giderdi: ´´Tutam yâr elinden tutam Çıkam dağlara dağlara Olam bir yâreli bülbül İnem bağlara bağlara´´ Ve dağlar, ovalar, vadiler, yamaçlar tekrar ederdi türküyü: ´´Tutam yâr elinden tutam, çıkam dağlara dağlara, olam bir yâreli bülbül, inem bağlara bağlara?´´ İşte böylesine günlerce ama günlerce yol gitmiştik? Hakiki yaşam da böylesine büyük bir yolculuk değil miydi işte? *** Bir güz başlangıcı idi Kâbil´e o ilk gelişimiz? O Kâbil´e o ilk gelişimde hatırladığım, Anadolu´dakinin bir benzeri stabil yol kenarlarında yetişen, sarı sarı, beyaz beyaz, mor mor, kırmızı kırmızı, pembe pembe renkleriyle Gülhatmi çiçekleriydi... Gülhatmi çiçekleri de hep annemi hatırlatırdı bana?