Osman Aydoğan


Türkiye´nin geleceği (2)


Fen Bilimlerinin en önemli yasası her şeyin yıprandığını söyleyen yasadır. Canlılar yaşlanır ve ölür, otomobiller paslanır ve evrendeki düzensizlik artar. Bilim adamları düzensizliği Entropi adı verilen nicelik ile ölçerler. Sistemlerdeki düzensizlik arttıkça, entropi de artar. Bu durum da faydalı (iş yapabilir) enerji miktarını azaltır. Faydasız enerjiyi (entropi) arttırır. Özet olarak "Entropi", öngörülebilirlik yokluğu; düzensizliğe, kaosa düşme eğilimi olarak tanımlanabilir. Entropi kanunu belki de insanların yeryüzünde keşfettikleri en büyük kanunlardan biridir. Bu kanun en güzel tariflerinden bir tanesi "Kâinatta her şey, kendini minimum enerji ile maksimum düzensizliğe çekmek ister." şeklindedir. Bu kanun kâinatın her yanında o kadar çok gözümüz önündedir ki örnekleri saymakla bitmez. Birkaç örnek: * Yukarıdan bırakılan bir taş, aşağı düşmek ister. Çünkü aşağı dediğimiz nokta, yukarı dediğimiz noktadan daha düşük bir enerji seviyesine sahiptir. * Demir bir kaba sıkıştırılan bir gaz kendini dışarı atmak ister. Çünkü dış ortamdaki gazlar daha düzensizdir. * Baskı ile kontrol altına alınan toplumlar o baskıyı kırmak isterler. Çünkü baskı onları bir düzene sokmak ister ancak toplum daha düzensiz olmak ister. Bir "sistem" bir denge "noktası" etrafında dalgalanma durumundan çıkıp entropi içine girdiğinde yoluna devam eder. Bu olguyu "istikrarsızlığın istikrarı" ("denge" noktası etrafında dalgalanma) denir. Sosyal ve siyasi olayları ve olguları fizik bilimi açısından değerlendirmek zor diye konuya başlamıştım... Ancak günümüzde toplumun yaşadığı politik, ekonomik, sosyolojik ve psikolojik olaylara bakıldığında bir politik sistem olarak Türkiye´nin bu aşamayı (istikrarsızlığın istikrarı) çoktan geçip "istikrarsızlığın istikrarsızlığı" (bu dalgalanmadan çıkarak dağılmaya başlama) aşamasına gelmiş olduğu söylenebilir. İşte ülkeyi bekleyen gerçek tehlike budur. Bu tehlikeden çıkışın acil yolu ülkeyi yönetenlerin en kısa zamanda ülke içinde sosyal ve siyasal bir uzlaşmaya varması ve bunu da psikolojik olarak desteklemesi, ülke dışında ise bütün komşu ülkelerle dostluk ilişkilerini ve büyük güçlerle ittifak ilişkilerini gerçekleştirmesidir. Uzun vadede ise ülkeyi boğmakta olan dışlayıcı, ayırımcı, dinci ve kinci söylemlerinden uzaklaşarak toplumun tüm kesimlerini kucaklayıcı politikalarla tekrar çağdaş, sosyal ve hukuk devletine geri dönmektir. Aksi takdirde sürekli öykündükleri Osmanlı cihangirâne bir devlet çıkarırken bir aşiretten, bunlar çağdaş bir devletten bu gidişle bir aşiret çıkaracaklardır. Savrulan bir sarkacın sağında veya solunda olmanın, daha açık ifade ile bedevi veya medeni olmanın, A partisini veya B partisinin taraftarı olmanın hiçbir değeri ve önemi yoktur. Çünkü Tarihin sarkacı, geçmişte hiç olmadığı kadar insafsızca karanlığa doğru savrulmaktadır. Zaten haber verirdi geleceği İbn-i Haldun bahsi geçen Mukaddime´sinde: "Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer."