Osman Aydoğan


Türk Edebiyatı´nın açmamış çiçeği; Şükûfe Nihal (6)


Sonra bir seçki de rastlayınca ağlamaktan kendimi alamadım: Son Hatıra Adını ellerimle çizdim altın kumlara Küçülen gözlerimde kurudu son damla yaş Kumsal, deniz, sal, rüzgâr senden en son hatıra, Solan ruhumdan sana bembeyaz bir soğuk taş!.. İşte, rüzgâr esiyor, dalgalar coştu yine; Kumlara işlediğim hayalin da kayboldu? Hicranınla yanarken ben derinden derine, Karşında, solan yüzüm gibi, güneş de soldu? Dalgalar, sürükleyin beni de enginlere, Kumların arasında ben de bir parça taşım!... ?Ayrılmayız, beraber dalarız derinlere? Derken, bıraktı gitti elimi arkadaşım? Şükûfe Nihal Hanım şiirini bitirince ?Uzlet köşesindeki şu ihtiyar kadını, sizin için okuduğu şiiri hepten unutmanızı temenni ediyorum´ demiş, hayatımda ?uzlet´ sözcüğüne bir yer açmıştı.? (Uzlet: Yalnızlık. İnsanlardan ayrılarak bir tarafa çekilip yalnız kalmak.) Artık ne o aşklar kaldı, ne de o Şükûfe Nihal, ne de Osman Fahri, ne de Fâruk Nâfiz? Hepsini unuttuk? Soner Yalçın ?´Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor´´ isimli kitabında (Doğan Kitapçılık, 2009) Şükûfe Nihal´den bahseder. Soner Yalçın kitabında Şükûfe Nihal için adı okullara verilmiş diye yazsa da, adını sadece Ankara Yenimahalle Şentepe´deki bir okul taşımaktadır; ?´Şükûfe Nihal İlköğretim Okulu´´ İstanbul Bahçelievler´de de bir sokak adını taşımaktadır; ?´Şükûfe Nihal Sokağı´´ Yine Soner Yalçın, Şükûfe Nihal´in Rumeli Hisarı Aşiyan Mezarlığı´ndaki mezarı için iç acıtacak kadar bakımsız diye yazsa da, mezarı o iç acıtan bakımsızlığından o kadar harap haldedir, ismi bile yazılı değildir. Mezar kayıtlarında dahi ismi yoktur. Gittiğinizde bulamazsınız. Unuttuğumuz sadece Şükûfe Nihal değildi? Unuttuğumuz sadece ?´uzlet´´, ?´mefluç´´, ?´mehbes´´ de değildi? Bir toplum ?´vefa´´yı unutmuştu ?´vefa´´yı... Pek bilinmez, dile getirilmez ama; İstanbul´un Sultanahmet meydanında Halide Edip Adıvar mandacılığı savunurken, İstanbul´un Fatih semtinde ise, Şükûfe Nihal on binlerce vatansevere ülkemizde ilk kez, ?Bizim en büyük düşmanlarımız emperyalizmdir, ABD emperyalizmidir. İngiliz emperyalizmidir. Tüm dünya emperyalistleridir.? diye haykırıyordu? Bu ülkenin böyle bir şairine, yazarına, vatanperverine sahip çıkacak, doğru dürüst bir mezarını yaptıracak hiç mi bir kuruluşu yoktur? Bu ülkede bakanlıklar, belediyeler, edebiyatçı dernekleri, sanatsever işadamları, büyük büyük holdingler, kuruluşlar ne iş yapar? Şükûfe Nihal, Türk edebiyatının en unutulan bir değeridir. Ülkemizde Şükûfe Nihal´i en iyi anlatan ve onun biyografisini yazan araştırmacı, halen Erciyes Üniversitsi öğretim üyesi Prof. Dr. Hülya Argunşah´tır. O´nun doktora tezi Şükûfe Nihal üzerinedir: ?´Bir Cumhuriyet Kadını: Şükûfe Nihal ´´, (Akcağ Yay., Ankara, 2002) Bu eserin son sözünün son paragrafını şu şekilde yazar Hülya Argunşah: "Şükûfe Nihal yetmiş yedi yıl süren ömründe sanat ve kültür hayatımıza birçok katkılarda bulunmuştur. Ancak yaşadığı talihsiz hayat ve içli mizacı onu daha ziyade ferdi sızlanışların yazarı yapmıştır. O, birçok edebiyat tarihinde Cumhuriyet yıllarının idealist tiplerini örnekleyen idealist bir kadın yazar olarak kaydedilmiştir. Fakat edebiyat tarihi onu büyük bir umursamazlıkla daha ölmeden tozlu sayfalarına gömmüş ve unutturmuştur. Eğer şairler ve yazarlar Türkçenin ses mimarları ise, Şükûfe Nihal´ın yeniden okunması ve düşünülmesi gerekir. Bu onun yeniden dirilişi olacaktır. Yaşarken ne yazık ki anlaşılamamış olan bu Türk kadın yazarı, etrafındaki dedikoduların korkunçluğu ile kaçtığı, sonra da öldüğü köşesinden çıkarılmayı beklemektedir. Bu ona göstermek zorunda olduğumuz bir vefa borcudur. Türk kadın hareketlerindeki çalışmaları ve Türk edebiyatındaki eserleriyle o, bu manevi dirilişi çoktan hak etmiştir. Bugün harap halde bulunan ve ismi bile yazılı olmayan mezarına ancak bu yolla bir ışık yakılabilecektir." Aşkı bilen, tadan ve düşünen herkese olduğu gibi bu duygu yüklü şair Şükûfe Nihal´e de büyük saygı duyuyorum, unutulmasın istiyorum, nur içinde yatsın, ruhu şâd olsun. Çiçero derdi zaten; ?´ölmüşleri yaşatan, yaşayanların bellekleridir.´´