EYLÜL HİKMET MÜLAYİM


TOPLUMUN İNSANA EGEMENLİĞİ...


Toplum insanı etkileyen gerçek ilişkiler bütünüdür. Birey kelimesinin zıttıdır bu durum akıllarda bir soru oluşturuyor. Toplumdan olmak mıdır bireyi yok eden aksine toplumdan olamamak mı? Birey ve toplum arasındaki bu bağı bir tavuk yumurta ilişkisi olarak görmekten vazgeçerek işe başlamalı birey ancak bu noktada bir yerlere varılabilir. Ön yargılarımızdan arındığımızı varsayarak konuya başlayalım. Bireyi birey yapan özellikler toplumun genel yapısıyla toplumsal değerler ile şekillenir. Bireyin tek çocuk olması, kalabalık bir ailede yaşaması ya da sosyal ilişki kurmaktan pek hoşlanmayan bir aileye mensup olmasından, nasıl bir okulda okuduğu, okuldaki arkadaşları ve öğretmenleri ile ilişkilerinde sergilediği genel tutum, toplumsal doku içerisinde tüm gelişimi boyunca pişer, yön değiştirir. Bu bağlamda toplumsallaşma, bir diğer adı ile sosyalizasyona değinmezsek açıklık getirmek konusunda sizlere haksızlık etmiş oluruz. Sosyalizasyonu toplumun mevcut değer ve normlarının bireylere öğretilmesi süreci olarak tanımlayabiliriz. Bu süreç içerisinde birey ferdi olduğu toplum içerisinde nasıl davranacağını öğrenir. S özü geçen toplumda ne yaparsa beğenileceğini, nasıl hareket ederse kabul göreceğini ezberler. Toplumsallaşma süreci bireylerin varlığı kadar, toplumlarında varlığı açısından oldukça önemlidir. Bir ulusa ait sosyal, kültürel, ahlaki ve milli değerler bütününü yeni nesillere aktarmak bu yolla mümkündür. Ancak bu noktada akılları şöyle bir soru kurcalıyor; Sosyal normların içselleştirilmesi yoluyla toplumsal düşünce ve duygu kalıplarına uyum sağlayan birey ne kadar bireydir? Toplumsallaşma, eğitim bilimleri bağlamında tartışmalı bir kavramdır. Olumlu sonuçlarının yanında doğurduğu birçok olumsuz sonucu vardır. Olayı farklı bir boyutta inceleyelim; Başarı bir toplumsallaşma bireyi bir yandan mevcut değerleri ve normları tanıma ve kabul etme noktasına getirirken aynı norm ve kuralları sorgulamaya yöneltmektedir. İşte bu noktada birey sınırlandırılmış olarak yaşamaya mahkum edilmektedir. Topluma ve onun radikal doğrularına boyun eğmiş bir birey gözleri kör edilmiş bir bireydir. Tüm bunlara açıklık getirdikten sonra dönüp şöyle bir tarihe bakalım. Bu gibi örnekleri her alanda görmek mümkün. Toplum çıkarları doğrultusunda bireyi gütmek ister, güdemeyince ise onu dışlar. Böylece sözde toplum düzenini korumaya çalışır ve işte tam da bu noktada ortada bir toplum değil bir birey vardır.