Osman Aydoğan


Tarih, ilerisini göremeyenler için acımasızdır

Tarih, ilerisini göremeyenler için acımasızdır


Tarih, ilerisini göremeyenler için acımasızdır. (1)

‘’Hayat ileriye doğru yaşanır, ancak geriye doğru anlaşılır’’ derler. ‘’Geleceğe ilişkin öngörüler kökleri tarihte olan ve buradan beslenen bitkiler gibidir’’ derler… ''Tarihi kök bilgiler, tarihi figürler ve tarihi motifler, güçlü bir ağacın kökleri gibi bir toplumu ayakta tutan ve besleyen unsurlardır'' derler... Derler de derler... Daha çok şey derler de ben şimdilik bu kadarı ile yetineyim... Nasıl olsa hemen hemen her yazımda buna benzer sözler söylüyorum…

Her birimizin zihinlerimize kazımamız gereken bir atasözü var: “Göz odur ki, dağın arkasını göre, akıl odur ki, başa geleceği bile.”  Ancak bu söz eğer liderseniz ve ülke yönetiyorsanız bu söz sıradan bir söz değil bir vasıftır, sizde olması gereken bir özelliktir.  Lider; gözü, dağın arkasını gören, aklı, başa geleceği bilen ve önlemini de alan kişi demektir. Ancak bu özellik de durduk yerde olmuyor… Derinliğine bir tarih bilgisi ve gerçek bir tarih bilinci olmadan bu özelliğe sahip olunmuyor..

Bu özelliği Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsında anlatmak istiyorum…

1896 yılında İtalya Dışişleri Bakanı Don Onorato Caetani'ın oğlu, Antikçağ edebiyatı ve İslam tarihi uzmanı ünlü bir bilim adamı olan Leone Caetani’nin dokuz ciltlik ‘’İslam Tarihi’’ (Tanin Matbaası, İstanbul, 1924) adlı güzel bir eseri var. Mustafa Kemal Atatürk, Leone Caetani’nin bu dokuz ciltlik ‘’İslâm Tarihi’’ adlı eserini okurken, eserin 5. Cilt, 68. sayfasındaki “Tarih, ilerisini göremeyenler için acımasızdır” sözünün altını mavi kalemle çizer ve yanına çok mühim olduğunu belirtmek için iki defa çarpı işareti koyar. (Gürbüz D. Tüfekçi, Atatürk’ün Düşünce Yapısı, Turhan Kitabevi, Ankara, 1986, s. 47)

Bilindiği gibi Tarih kültürü, Atatürk’ün toplumsal olayları değerlendirmesinde ve dünya görüşünde önemli bir yer tuttuğu gibi Türk tarihini gerçek boyutları ve içeriği ile ortaya çıkarmayı amaç edinen tarih çalışmalarına da yol açmıştır. Onun tarih bilgisi, olayları tarihsel gelişimi içerisinde görecek ve değerlendirebilecek bir tarih kültürüne dönüşmüştür. (Şerafettin Turan, Atatürk’ün Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, Kitaplar, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, 2016, s. 25)

Prof. Sadi Irmak, Atatürk’ün geçmişi (tarihi) iyi bildiği için, “bir kehanete lüzum kalmaksızın” geleceğin gelişmelerini kestirebildiğini söyler ve onun bu yeteneğini “tarihin sesini almak” diye tanımlar. (Sadi Irmak, Atatürk Bir Çağ’ın Açılışı, İstanbul, İnkılâp Y., 1984, s. 16.)

Şimdi gelelim Atatürk’ün “bir kehanete lüzum kalmaksızın” geleceğin gelişmelerini kestirebilmesine. Tablet Kitabevi’nin yayınladığı güzel bir kitap var; ‘’Prof. Ali Canip Yöntem’in Yeni Türk Edebiyatı Üzerine Makaleleri'' (2005). Kitapta Ali Canip Yöntem'in bizzat şahit olduğu Mustafa Kemal Atatürk'ün gelişmeleri kestirebilmesi ile ilgili bir bölüm var (S. 816-817)

Bu bölüm kitapta özetle şöyle yer alır:

Atatürk, Hitler tarafından kendisine yollanan bir filmi yanındakilerle birlikte sofraya oturmadan önce izler. Bu, Hitler ve partisinin bir propaganda filmidir. Salon aydınlanınca Atatürk ve arkadaşları sofraya geçerler ve âdet olduğu üzere Atatürk arkadaşlarına “Nasıl buldunuz?” diye sorar.

Etrafındakilerin yanıtlarını dinledikten sonra Atatürk şunları söyler:

“Efendim, bu adam, filmde gördüğünüz gibi rol icabı bir hamle ile işe başladı. (...) Bugün Almanya’nın bütün askerî gücü onun elinde. Yarın harbe girişecektir. O ve onun mukallidi Mussolini harbe hazırlıkla meşguller. Evet, yakın bir gelecekte harbe dalacaklardır.”

“Dalacaklardır, çünkü asker değillerdir, harp ne demek bilmezler… Harp bir felakettir ve hele bu iki müttefik için mutlaka ölümdür. Talih Almanya’ya öyle bir toprak vermiştir ki, o, daima iki ateş arasında kalmaya mahkûmdur.”

“Körü körüne hesapsız, kitapsız bir nefis itimadı, tamamen otomatik bir ordu sistemi, ilk hamlede korkunç bir kuvvet tesiri yapacak, fakat bir kere bir tarafı sakatlandı mı, tarumar olacak, o çalışkan millet yere serilecektir. Ortada ne Hitler, ne teşkilatı kalacaktır. Mussolini’den hiç bahse hacet yoktur, o, efendisinin ortadan kalktığı gün yok olacaktır…”

Pusatlarını kuşanıp savaş baltalarını bellerine takanlar keşke bir nebze Tarih bilselerdi, bir nebze Tarih bilincine sahip olsalardı, keşke Atatürk’ü tanısalardı, o büyük devlet adamını anlayabilselerdi…

Tarihi bilmek, tarih bilincine sahibi olmak ve Atatürk’ü anlamak ne yazık ki her fâninin harcı değildir… Hele hele günümüzde Atatürk'ü, Atatürk'ün kurduğu ordunun askerî mekteplerinin tedrisatından kaldıranların hiç mi hiç değildir!

Osmanlı tarihini anlatan on iki ciltlik ‘’Tarih-i Cevdet’’ ve ‘’Tezakir-i Cevdet’’ adlı eserlerin sahibi, Mecelle'yi kaleme alan, Osmanlı’nın on dokuzuncu asırda yetiştirdiği en büyük devlet ve bilim adamı, tarihçi, hukukçu ve şair Ahmet Cevdet Paşa, tarih bilmeyen siyasetçilere şöyle derdi: ‘’Tarih bilmeyen siyasetçi, pusuladan anlamayan kaptana benzer, her ikisinde de karaya oturma tehlikesi, kaçınılmaz sonuçtur…’’

Ve; Leon Caetani, ‘’İslâm Tarihi’’ isimli eserinde bangır bangır bağırıyordu: “Tarih, ilerisini göremeyenler için acımasızdır.”

Zaten Suriye’de, Libya’da, Mısır’da, tüm bir Arap dünyasında, Doğu Akdeniz’de, Rusya’da, ABD’de, AB’de yaşadığınız hezimet sizin ne kadar derin bir tarih bilgisine sahip olduğunuzu gösteriyor. Siz; Atatürk’ü, Atatürk'ün kurduğu ordunun askerî mekteplerinin tedrisatından çıkarmaya, Atatürk’ün kurduğu orduya zabıt alırken irtica tehlikesini görmezden gelmeye devam edin.

Zaten tarihini dizilerde, geçmişini masalda, geleceğini ise falda okuyanlardan başka ne beklenirdi ki?