Osman Aydoğan


Tanburi Cemil Bey


Büyük tanbur üstadı Cemil Bey´in (1873 - 1916) ölümünün 100. yılında, Eylül 2016´da güzel bir kitap yayınlandı reklamsız, tantanasız ve sessizce Lütfiye Aydın tarafından: ?´Dehanın Sesi, Tanburi Cemil Bey´in Romanı´´ (Remzi Kitapevi, 2016) Bu kitap için yazarı Lütfiye Aydın şöyle diyor: ?´Bu kitap elbette ne biyografi, ne tarih, ne de bir müzik kitabı? Alışılmışın dışında bir roman yalnızca... Bütün kaygılarıma karşın, yakın geçmişte yaşayan gerçek bir değerimizi, ölümünün 100. yılında roman kahramanına dönüştürerek, hem duygusal hem de düşünsel evrenini anlatmaya çalıştığım, bunun için de yıllarımı verdiğim için bile kendimi mutlu sayıyorum. ?´ Yazar bu kitabında ayrıca Cumhuriyet döneminin ilk yılları ile 1930´ların sanat dünyasından kesitlerle Cemil Bey´in oğlu olan Mes´ud Cemil Tel´in Nâzım Hikmet´le dostluğunu da anlatır. Cemil Bey´in oğlu olan Mes´ud Cemil´in babasını anlattığı güzle bir kitabı var: ?´Tanburi Cemil´in Hayatı´´ (Kubbealtı Neşriyatı, 2016) Bir de yazar Beşir Ayvazoğlu, 1930´´ların sanat, edebiyat ortamı ile toplumsal hayatını anlattığı ´´´Ateş Denizi´´ (Kapı yayınları, 2013) adlı romanında Tanburi Cemil Bey´´in biyografisini yazmaya çalışan roman kahramanını anlatırken hem Tanburi Cemil Bey´i tanıtır hem de Osmanlı´´dan Cumhuriyete geçişin sancılarıyla yüklü bir Türkiye tarihini de anlatır. Ancak bu kitap sadece Tanburi Cemil Bey´in hayatını anlatıyor diyebiliriz. Tanburi Cemil Bey 1873 yılında İstanbul´da doğar. Müzik aleti çalmaya karşı ilgisi on yaşlarında keman ve kanun ile başlar. Daha sonra başladığı ve ismi ile bütünleşen tanbur sazı ile ustalık derecesine ulaşır. Tamburi Ali Efendi´nin de öğrencilerindendir. Hatta Ali Efendi´nin, Tanburi Cemil Bey´i dinledikten sonra "eline bir daha tanbur almayacağını" söylediği rivayet olunur. Tanburdan başka, klasik kemençe, lavta ve viyolonsel gibi sazları aynı ustalıkla icra ederek başlı başına bir ekol sahibi olur. Müzik aleti çalmakta erişilmez bir mertebeye yükselen Cemil Bey aynı zamanda çok iyi bir bestekârdır. Cemil Bey, Türk musiki tarihinin en büyük tanbur virtüözüdür. Eline aldığı herhangi bir sazı da kısa bir müddet sonra çalabilmektedir. Cemil Bey tanbur sevgisini şöyle anlatır: "... bir müddet keman çaldım, bunun sodasını acı buldum. Bir müddet de kanun çaldım, akordundaki müşkilat sebeb-i terk oldu. Nihayet tanburda karar kıldım. Bu asil ve rengin saz üzerinde işlediğim nağmatı icra ettikçe hissiyatıma küşayiş gelir, hayalim genişler, acı teessürlerim bir müddet içün olsun benden uzaklaşırdı." Ölmeden önce oğlu Mes´ud Cemil için, "duyarak çalarsa bedbaht olur, duymadan çalarsa müziği bedbaht eder" diyerek müzisyenin tamamen kafasındakini ellerine dökebilmesinin bedelini anlatır. Cemil Bey kendine has icra biçimleri ile alaturka müzikle klasik Batı müziğini birbirine yakınlaştırır. Yani gelenekten yepyeni şeyler çıkarır. Yenilikçi, öncü bir sanatçıdır. Bu nedenle Tanburi Cemil Bey, müziğin Doğu´ya açılan ihtişamlı kapısıdır. Alman İmparatoru II. Wilhelm´in İstanbul´u ziyaretinde Cemil Bey onun şerefine bir konser verir. Konserde bir parça çalar. Alman İmparatoru buna bayılır. Tekrar çalmasını rica eder. Herkes birbirine bakar o an. Gülümserler. Cemil Bey Alman İmparatoru´na ´´bunun bir tuluat olduğunu, tekrar çalmasının mümkün olmadığını´´ söyler... Tanburi Cemil Bey´in öğrencileri arasında bulunan önemli müzik adamlarımızdan Refik Fersan Bey´in Murat Bardakçı tarafından yayınlanan hatıratında (Refik Bey, Refik Fersan ve Hatıraları, Pan Yayıncılık, 2012) Cemil Bey ile ilgili olarak şu olay anlatılır: (s.104,105)