Osman Aydoğan


Sultan Abdülaziz'in Avrupa Günlüğü -3-

Düşünsenize, bu izdivaç gerçekleşseydi tarih acaba nasıl şekillenirdi?


Düşünsenize, bu izdivaç gerçekleşseydi tarih acaba nasıl şekillenirdi? Neyse gelelim biz kitabımıza... Kitabın önsözünde Cemal Kutay, Osmanlı’nın o zamanki sosyal hayatının fotoğrafını yansıtır: “Matbaayı iki yüz yetmiş yıl sonra benimsemiştik. Buharı devlet kabul etmiş, halk ürkmüştü. Üzerine bastığımız medeniyet anlayışı devrini tamamlamıştı. Sultan İkinci Mahmud’un 1830 yılında, Moskofların nasıl güçlenerek Osmanlı devletini gerilettiğini anlamak için Rusya’ya gönderdiği eniştesi Damad Amiral Halil Paşa şöyle diyordu: ‘Şevketmeap... Bizde şehirlerde kadın kafes arkasındadır, erkek meydandadır. Köylerde ise kadın tarladadır, erkek kahvelerdedir. Yani bizim nüfusumuz milli hayatta daima yarımdır, tam değildir. Avrupa’da ise kadın da, erkek de, umumi yaşama içinde kıymettirler ve her ikisi birleşerek milleti teşkil ediyorlar. Bizler önce bu ayrı iki yarımdan bir tam çıkarmaya mecburuz.’ Sultan Aziz, 1867 Paris Milletlerarası Sergisi’nin şeref misafiri olarak, Osmanlı padişahları içinde ilk tacidar hüviyeti ile Batı’yı ziyaret ederken, ülkesindeki manzara, Amiral Halil Paşa’nın 1867’den 37 yıl önce çizdiğinin aynı idi.” Sultan Aziz'in, Osmanlı padişahları içinde ilk tacidar hüviyeti ile 1867 yılında Batı’yı ziyaretinden 152 yıl sonra da ülkedeki kadın manzarası ne yazık ki o günlerle hemen hemen aynıdır...   Kitabın 113. sayfasında da ilginç bir konuşma geçer: Dönüşte Sadrazam ve paşaların da yer aldığı bir toplantıda ‘’Avrupa seferi’’ ve “Batı’nın nesini alalım...” konusu tartışılırken Ömer Faiz Efendi söze girer: ‘’Paşa hazretleri bu memleketlerden her şeyi alalım, hatta Müslümanlığı bile alalım.’’ Sadrazam dâhil herkesi şaşırtan sözlerine Ömer Faiz Efendi şöyle açıklık getirir: ‘’Evet Paşa hazretleri, evet efendimiz. Müslümanlığı da bu memleketlerden alalım, çünkü onlar ilim, irfan, medeniyet, çalışkanlık, adalet, müsavatları ile Müslümanlığın asıl emirlerini Hıristiyan oldukları halde tatbik ediyorlar, yani bilmeden hidayete mazhar olmuşlar... Cehaleti bırakıp ilmi, iptidailiği bırakıp medeniyeti, tembelliği bırakıp çalışkanlığı, el emeği biçareliğini bırakıp makineyi, şehirlerde ve köylerde pisliği bırakıp temizliği, üfürüğü bırakıp ilacı, deveyi bırakıp treni, yelkeni bırakıp uskurlu gemiyi alır, kadın erkeğimizle birlikte hem dinin hem devletimizin bekasını ve izzü şan ile devamını temin ederiz.” Kitabı okudukça, Osmanlı’nın neden “hasta adam” haline geldiğini anlamamız ve nereye doğru gittiğimizi görmemiz daha da kolaylaşıyor... Geziden sonra Bahriye Mektebi, Darü'lfünun-u Osmani, Darüşşafaka ve Kız Rüştiyesi açılır… Yeni Kara Ordusu kurulur… Ama esas sorun olan ilim, irfan, medeniyet, çalışkanlık, adalet ve müsavat (eşitlik) gözden kaçırılır… Ve bunlar olmayınca da Osmanlı batmaktan kurtulamaz… Ne yazık ki Sultan Aziz'in, Osmanlı padişahları içinde ilk tacidar hüviyeti ile 1867 yılında Batı’yı ziyaretinden 152 yıl sonra da ülkede olmayanlar yine aynıdır: İlim, irfan, medeniyet, çalışkanlık, adalet ve müsavat... Ah tarih ahhh...