Osman Aydoğan


Şîr-î pençe (2)


Bu hazin gönül çarpılmasının ve gönül yangınının sonunda koca hünkârın, hüngür hüngür ağladığı söylenir. Sonunda en güçlü orduları yenen ve Osmanlının güçlü divan şairlerinden sayılan koca hünkâr Türkmen kızına yaptırdığı mezarın mermer taşına, su dörtlüğü kazdırarak, dünyaya, aşkın gücünün karsısındaki çaresizliğini anlatır: ?´Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek Giryemi kıldı füzûn eşkimi hûn etti felek Şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzân Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek´´ (Gözbebeğime bilmem ne büyü etti felek Ağlamamı bol yaşımı kan etti felek Aslanlar kahrımın pençesinde titrerken Beni bir gözleri ahuya muhtaç etti felek) Felek bununla da yetinmez... Gelelim işin esası olan feleğin, kaderin asıl cilvesine! Yavuz Sultan Selim babası dünyada iken tahta çıkar. Rivayet odur ki bu durum babasının çok zoruna gider. Babası bu durum üzerine beddua eder. Babanın bedduasının şu şekilde olduğu rivayet edilir: ?´Evlat sen beni bu hallere eyledin ya şîr-î pençelere kurban gidesin!" Yavuz Selim´in de bu beddua üzerine şöyle dediği rivayet edilir: ?´Babamın bu ahını aslan kuvvetinde düşman belledim, önüme geçen tüm düşmanlarımı ezdim.´´ Bu nedenle de Yavuz Sultan Selim yukarıda bahsi geçen şiirinde babasının bedduasına da cevap olarak ?´Şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzân´´ diye yazar? Yavuz sekiz yıllık saltanatında büyük işler yapar, imparatorluğu genişletir. Fakat baba bedduası sekiz yıl sonra Yavuz´un yakasına yapışır ve sırtında şîr-î pençe hastalığı çıkar. Şîr-î pençe, aslan pençesi denilen bir karbonkül hastalığıdır. ?´Şîr-î pençe´´ ilk olarak anlattığım gibi babanın bedduasında geçer. Ancak kaderin cilvesi imparatorluğu üç katına çıkaran cihan padişahı bu bedduanın oluştuğu bir biçimde acılar içinde hayata veda eder. Sırtında kendisine rahatsızlık veren bu oluşumu (şîr-î pençe) fark eden Yavuz Sultan Selim emrindekilere sıkmalarını söyler. Emrindekiler "hekimler baksa, belki ciddi bir şeydir" diye uyardılarsa da dinlemez Yavuz, "sivilcedir" diyerek tellağa sıktırır. Yavuz Sultan Selim Han bu hastalık vesilesiyle yatağa düşer. Ölüm vaktinin geldiğini anlayan ulu hakan yanından ayrılmayan kadim dostu Hasancan´a durumunu sorar: ?´Hasancan, durumumuz nicedir?´´ Hasancan cevap verir: ?´Hünkarım Allah´la olma vakti geldi.´´ Yavuz tekrar sorar: ?´Bre Hasancan, sen şimdiye kadar bizi kiminle bilürdün?´´ Daha sonra padişahın isteğiyle Hasancan "Yasin" suresini okumaya başlar. Padişah da kendisine eşlik eder. Hatta bir yerde yanlış okuduğunu söyleyerek tekrar baştan almasını ister. Ancak Hasancan sureyi bitiremeden Yavuz ruhunu Hakk´a teslim eder. Allah rahmet eylesin! Yazar Yavuz Bahadıroğlu´nun ?´Şirpençe´´ diye bir kitabı var. (Nesil Yayınları, 2000) Bu konu kitapta detaylı bir şekilde anlatılır. Kitabın tanıtım yazısında Yavuz Sultan Selim şöyle der? ?´Vükela ve ümeranın süslü elbiseler giymesi, padişahlarına tazimden ileri gelir. Biz Allah`tan başka kime tazime mecburuz ki, bu külfeti ihtiyar edelim? Bizim Padişahımız vücudu saran libasa değil, ruhun içindeki inanca bakar.´´ Öyledir ve hep de öyle olacaktır. Çünkü bizim Padişahımız vücudu saran libasa değil, ruhun içindeki inanca bakacaktır.