ZEYNEP MÜLAYİM


sohrab: çağır beni

ve ben üşüdüm işte o zaman bir taşın arkasında bir gelinciğin sobası ısıttı beni


sohrab: çağır beni

 

çağır beni
senin sesin iyidir
senin sesin hüznün samimiyetinin sonunda yeşeren
o tuhaf bitkinin yeşilliğidir.

 

bu suskun çağın boyutlarında
sokağı algılama metnindeki sokak şarkısının tadından daha yalnızım
gel yalnızlığımın büyüklüğünü anlatayım sana
ve benim yalnızlığım senin hacminin gece baskınını öngörmezdi
ve aşkın özelliğidir bu
kimseler yoktur
gel yaşamı çalalım öyleyse
paylaşalım iki görüşme arasında
gel birlikte taşın halinden bir şeyler anlayalım
gel şeyleri bir an önce görelim
bak
fıskiyelerin ibreleri
havuzun saat safhasında
zamanı bir toza dönüştürmekte
gel suskun satırımdaki bir sözcük gibi eriyip su ol
gel aşkın ışıltılı zerresini avuçlarımda erit
ısıt beni
 
ve birinde Kaşan Çölü’nde hava bulutlandı
ve yoğun bir sağanak bastırdı
ve ben üşüdüm
işte o zaman bir taşın arkasında
bir gelinciğin sobası ısıttı beni
bu karanlık sokaklarda
ben kuşku ve kibritin çarpımından korkuyorum
ben yüzyılın beton yüzünden korkuyorum!
gel ki ben kara toprağı vinçlerin otlağı olan şehirlerden korkmayayım
çeliğin bu miraç çağında beni armut çöpünün yüzüne bir kapıyı açar gibi aç
beni metallerin sürtünmesi gecesinden uzak bir dalın altında uyut
sabah madeninin kaşifi gelirse beni çağır
ben senin parmaklarının arasındaki bir yasemin çiçeğinin doğuşunda uyanacağım
ve işte o zaman bana
ben uyurken düşen bombaların öyküsünü anlat
ben uyurken ıslanan yanakları anlat
kaç martının denizden havalandığını söyle
bir zırhlının bir çocuğun rüyaları üzerinden geçtiği zamanki kargaşada
kanaryalar hangi dinginlik duygusunun ayağına kendi şarkılarının sarı sapını bağladı
söyle limanlarda hangi masum metalar yoldan yetişti
hangi bilim barutun kokusunun müspet müziğini anladı
ekmeğin bilinmez tadı hangi belleme risaletinin damağında yayıldı?
ve işte o zaman, ben ekvator ışımasından sıcak bir inanç gibi
seni bir bahçenin başlangıcına oturtacağım!

 shorab sepehri

Sevgiyle kalın hoşçakalın...