Osman Aydoğan


Sis (2)


Bünyânına katmış gibi zehr-âbe-i lânet! - lânetin zehirli suyunu yapına katmış gibi! Hep levs-i riyâ, dalgalanır zerrelerinde, - Zerrelerinde hep riyakârlığın pislikleri dalgalanır, Bir zerre-i safvet bulamazsın içerinde. - İçerinde temiz bir zerre aslâ bulamazsın. Hep levs-i riyâ, levs-i hased, levs-i teneffu´; - Hep riyânın çirkefi; hasedin, kârgüdmenin çirkeflikleri; Yalnız bu? ve yalnız bunun ümmîd-i tereffu´. - Yalnız işte bu... Ve sanki hep bunlarla yükselinecek. Milyonla barındırdığın ecsâd arasından - Milyonla barındırdığın insan kılıklarından Kaç nâsiye vardır çıkacak pâk u dirahşan? - Parlak ve temiz alınlı kaç adam çıkar? Örtün, evet, ey hâile? Örtün, evet, ey şehr; - Örtün, evet ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir; Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!.. - örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahbesi! Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar; - Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar; Kaatil kuleler, kal´alı zindanlı saraylar; - Kaatil kuleler, kal´ali ve zindanlı saraylar. Ey dahme-i mersûs-i havâtır, ulu ma´bed; - Ey hâtıraların kurşun kaplı kümbetlerini andıran, câmîler; Ey gırre sütunlar ki birer dîv-i mukayyed, - ey bağlanmış birer dev gibi duran mağrur sütunlar ki, Mâzîleri âtîlere nakletmeye me´mûr; - geçmişleri geleceklere anlatmıya memurdur; Ey dişleri düşmüş, sırıtan kaafile-i sûr; - ey dişleri düşmüş, sırıtan sur kafilesi. Ey kubbeler, ey şanlı mebânî-i münâcât; - Ey kubbeler, ey şanlı dilek evleri; Ey doğruluğun mahmil-i ezkârı minârat; - ey doğruluğun sözlerini taşıyan minâreler. Ey sakfı çökük medreseler, mahkemecikler; - Ey basık tavanlı medreseler, mahkemecikler; Ey servilerin zıll-ı siyâhında birer yer - ey servilerin kara gölgelerinde birer yer Te´mîn edebilmiş nice bin sâil-i sâbir; - edinen nice bin sabırlı dilenci gürûhu; "Geçmişlere rahmet!" diyen elvâh-ı mekaabir; - ?Geçmişlere Rahmet! ? diye yazılı kabir taşları. Ey türbeler, ey herbiri pür-velvele bir yâd - Ey türbeler, ey herbiri velvele koparan bir hâtıra İykâz ederek sâmit ü sâkin yatan ecdâd; - canlandırdığı halde sessiz ve sadâsız yatan dedeler! Ey ma´reke-i tîn ü gubâr eski sokaklar; - Ey tozla çamurun çarpıştığı eski sokaklar; Ey her açılan rahnesi bir vak´a sayıklar - ey her açılan gediği bir vak´a sayıklıyan Vîrâneler, ey mekmen-i pür-hâb-ı eşirrâ; - vîrâneler, ey azılıların uykuya girdikleri yer. Ey kapkara damlarla birer mâtem-i ber-pâ - Ey kapkara damlariyle ayağa kalkmış birer mâtemi Temsîl eden âsûde ve fersûde mesâkin; - sembole eden harap ve sessiz evler; Ey her biri bir leyleğe, bir çaylağa mavtın - ey herbiri bir leyleğe yahut bir çaylağa yuva olan Gam-dîde ocaklar ki merâretle somurtmuş, - kederli ocaklar ki, bütün acılıklariyle somutmuş, Yıllarca zamandan beri, tütmek ne?unutmuş; - ve yıllardır tütmek ne... çoktan unutulmuş! Ey mi´delerin zehr-i tekâzâsı önünde - Ey mîdelerin zorlaması zehirinden ötürü Her zilleti bel´eyleyen efvâh-ı kadîde; - her aşâlığı yiyip yutan köhne ağızlar! Ey fazl-ı tabîatle en âmâde ve mün´im - Ey tabi´atin gürlükleri ve nimetleriyle dolu Bir fıtrata makrûn iken aç, âtıl ü âkim; - bir hayata sâhip iken, aç, işsiz ve verimsiz kalıp Her ni´meti, her fazlı, her esbâb-ı rehâyı - her nâmeti, bütün gürlükleri, hep kurtuluş sebeplerini Gökten dilenen züll-i tevekkül ki.. mürâyi! - gökten dilenen tevekkül zilleti ki.. sahtadir! Ey savt-ı kilâb, ey şeref-i nutk ile mümtâz - Ey köpek havlamaları, ey konuşma şerefiyle yükselmiş İnsanda şu nankörlüğü tel´in eden âvâz; - olan insanda şu nankörlüğe lânet yağdıran feryât! Ey girye-i bî-fâide, ey hande-i zehrîn; - Ey faydasız ağlayışlar, ey zehirli gülüşler; Ey nâtıka-ı acz ü elem, nazra-i nefrîn; - ey eksinlik ve kaderin açık ifadesi, nefretli bakışlar! Ey cevf-i esâtîre düşen hâtıra: nâmus; - Ey ancak masalların tanıdığı bir hâtıra: Nâmus; Ey kıble-i ikbâle çıkan yol: reh-i pâ-bûs; - ey adamı ikbâl kıblesine götüren yol: Ayak öpme yolu. Ey havf-i müsellâh, ki hasârâtına râci´ - Ey silahlı korku ki, öksüz ve dulların ağzındaki Öksüz, dul ağızlardaki her şevke-i tâli´; - her tâlih şikayeti yapageldiğin yıkımlardan ötürüdür! Ey şahsa masûniyyet ü hürriyyete makrûn - Ey bir adamı korumak ve hürriyete kavuşturmak için Bir hakk-ı teneffüs veren efsâne-i kaanûn; - yalnız teneffüs hakkı veren kanun masalı! Ey va´d-i muhâl, ey ebedî kizb-i muhakkak, - Ey tutulmıyan vaitler, ey sonsuz muhakkak yalan, Ey mahkemelerden mütemâdî sürülen hak; - ey mahkemelerden biteviye kovulan ?hak?! Ey savlet-i evhâm ile bî-tâb-ı tahassüs - Ey en şiddetli kuşkularla duygusu kö¨rleşerek Vicdanlara temdîd edilen gûş-ı tecessüs; - vicdanlara uzatılan gizli kulaklar; Ey bîm-i tecessüsle kilitlenmiş ağızlar; - ey işitilmek korkusuyle kilitlenmiş ağızlar. Ey gayret-i milliye ki mebgûz u muhakkar; - Ey nefret edilen, hakîr görülen millî gayret! Ey seyf ü kalem, ey iki mahkûm-ı siyâsî; - Ey kılıç ve kalem, ey iki siyasî mahkûm; Ey behre-i fazl ü edeb, ey çehre-i mensî; - ey fazilet ve nezâketin payı, ey çoktan unutulan bu çehre! Ey bâr-ı hazerle iki kat gezmeye me´lûf; - Ey korku ağırlığından iki büklüm gemeye alışmış Eşrâf ü tevâbi´, koca bir unsûr-ı ma´rûf; - zengin ? fakir herkes, meşhur koca bir millet! Ey re´s-i fürûberde, ki akpak, fakat iğrenç; - Ey eğilmiş esir baş, ki ak-pak, fakat iğrenç; Ey taze kadın, ey onu ta´kîbe koşan genç; - ey tâze kadın, ey onu tâkîbe koşan genç! Ey mâder-i hicranzede, ey hemser-i muğber; - Ey hicran üzgünü ana, ey küskün karı-koca; Ey kimsesiz, âvâre çocuklar? hele sizler, - ey kimsesiz; âvâre çocuklar... Hele sizler, Hele sizler? - hele sizler... Örtün, evet, ey hâile? Örtün, evet, ey şehr; - Örtün, evet, ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir; Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!... - Örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahpesi!