Osman Aydoğan


Âşıkların peygamberi; Şems-i Tebrizî (3)


On altı ay boyunca hiçbir haber alınamaz. Bu ayrılık süresince Mevlânâ tekrar eski haline gelmek, halka ve derslerine dönmek şöyle dursun, kimseyle görüşmez konuşmaz, medresesini büsbütün bırakır, keder içinde yalnızlığa çekilir, hastalanır.

Şu dizeler dudaklarından dökülür Mevlânâ´nın;

"Herkes kendi zannınca benim yârim oldu,
içimdeki esrarı (sırları) kimse araştırmadı.
Benim sırrım, feryadımdan uzak değildir.. lakin,
Her gözde onu görecek nûr,
Her kulakta onu işitecek kudret yok..."

Artık neredeyse can verecekken, Şam´dan gelen mektupla canlanır. Şems ikinci kez Konya´ya gelir. Birkaç ay süren sohbetler, görüşmeler neticesinde yine fitneler düşmanlıklar baş gösterir. Bunun üzerine Şems, tekrar kayıplara karışır...

Mevlânâ için yine ayrılık başlamıştır, coşkun bir aşk ve cezbe halinde aylarca gözyaşı döker gazeller söyler;

?´Yalnız ben, Şemseddin diye terennüm etmiyorum ;
Bağda bülbüller, dağda keklikler ;
Şemseddin, Şemseddin diye terennüm ediyorlar.´´
(Terennüm etmek; şarkı söylemek)

Bu arada fesat ve dedikodu çıkaranların çoğu, bu yolla Mevlânâ´yı kendilerini döndüremeyeceklerini anlarlar, bazıları da Şems´in kıymetini fark ederek pişmanlık içinde özür dilerler. Birkaç ay sonra Şems-i Tebrizî´nin Şam´da olduğu haberi gelince Mevlânâ hemen oğlu Sultan Veledi çağırıp eline bir mektup vererek Şems´i alıp gelmesini söyler. Şems Sultan Veled ile beraber Konya´ya geri gelir.

Bu defa da altı ay boyunca medresedeki bir hücrede baş başa kalırlar. Mevlânâ´nın Şems´e bağlılığı bu son gelişte daha da artmıştır. Öylesine kaynaşmışlardır ki, artık ayrılık mümkün görünmemektedir. Onun rahat edebilmesi ve hizmetinin görülmesi için evde evlatlık olarak yetiştirilmiş ?´Kimya´´ adındaki genç ve güzel kız Şems´le evlendirilir.

Ama bu sefer de müritler arasında kıskançlık baş gösterir. Mevlânâ´nın diğer oğlu Alâeddin Çelebi bile kıskançlığını dile getirir. Bu arada Şems´i sevmeyenler de her fırsatta kıskançlık, iftira ve düşmanlık dolu hareketlere yönelirler. Şems ile Mevlânâ, eğitimlerinin en güzel dönemlerini yaşarken onlar da dışarıda kaynamaya, taşkınlık etmeye başlarlar.

Artık Mevlânâ, istenen mertebeye gelmiş Şems´in vazifesi tamamlanmış, daha önce  kendisine bildirilen hüküm gereğince Şems´in başını feda etme zamanı gelmiştir. Bu sırada Hanımı Kimya Hatun da rahatsızlanıp vefat eder.

Onu ne pahasına olursa olsun uzaklaştırmak ve Mevlânâ´yı elinden kurtarmak (!) isteyenler bir plan kurup bu iş için yedi kişi seçerler. 1247 yılının Aralık ayında, aralarında Mevlânâ´nın oğlu Alâeddin Çelebi´nin de olduğu rivayet edilen bu yedi kişi medresenin avlusunda pusuya yatar. 

Şems ve Mevlâna bir gece sohbet ederken kapı vurulur ve dışarıdan kalabalık bir güruh; ?´Şems! dışarı çık´´ diye bağırır? Mevlâna yaklaşan acı kaderi sezmişçesine ?´çıkma´´ diye yalvarır. Şems gülümseyerek cevap verir: "Telaşlanma! Verdiğimiz sözü tutma vakti gelmiştir." diyerek kapıya yönelir.  Mevlâna: ?´Ne sözü, nereye gidiyorsun niye?´´ diye ellerine yapıştığında Şems yıllardır sakladığı sırrını söyler: "Şam´da Rabbime yalvarmış, aşkımı seyredeceğim bir ayna istemiştim Rabbim seni verdi sende seyrettim." "İyi işte seyre devam edelim´´ der Mevlâna. Şems; "Rabbim de bana demişti ki, ?´O aynayı verirsem ne bağışlarsın?´´ Tereddütsüz şöyle demiştim; ?´Başımı veririm."

Şems dışarı çıkar. Sadece bir ?´Allah!!!´´ nidası duyulur. Sonrasında Ay ışığında yerde üç beş damla kan seçilir ama ne baş ne ceset ne de katiller gözükür. Aşk sır olur. Mevlâna´yı sahiplenenler, onu paylaşmak istemeyenler şehit etmişlerdir Şemsi. Ancak Şems´den hiçbir iz yoktur...

Bu son ayrılıktır.  Mevlânâ yine umutsuzca aylarca süren bekleyişe, diyar diyar gezip aramaya başlar. Ama onu maddeten olmasa da manen kendinde bulduğunu şu dizelerle dile getirir:

?Beden bakımından ondan uzağız amma;
Cansız bedensiz ikimiz de bir nuruz;
İster O´nu gör, ister beni...
Ey arayan kişi! Ben O´yum, O da ben?

Şems´in öldürülüşünde rolü olduğundan emin olduğu içindir ki, oğlu Alâeddin öldüğünde onun cenaze namazını kılmaz Mevlânâ!...

Şems-i Tebrizî´nin bize bırakmış olduğu tek eser onun "Makâlât" isimli eseridir. (Şems-i Tebrizî, Makâlât, Ataç Yayınları, 2009) Makâlât konuşmalar demektir.  Mevlânâ´nın Mesnevisi gibi bu eseri de Şems kendisi kaleme almamıştır.  Konya´da bulunduğu iki buçuk yıl boyunca medrese ve camilerde verdiği vaazlardan oluşan bu eser, Mevlânâ´nın teşviki ile müritleri tarafından kaleme alınmıştır. Bu konuşmalar bütünü "Esrar-ı Şems al-Din-i Tebrizî" veya "Hırka-yı Şems-i Tebrizî" ismiyle Mevleviler arasında bilinmekle beraber en yaygın unvanı "Makâlât-ı Şems-i Tebrizî"dir.

Konya´da, eski adıyla güllük mevkiinde Şems Parkı olarak bilinen alanın içinde eski bir cami ve Mevlânâ´nın "En güzel türbe gök kubbedir" sözünü kanıtlarcasına mütevazı ve sade bir türbe vardır. Herkes Mevlânâ türbesini ziyaret ederken Mevlânâ türbesine yaklaşık on dakikalık mesafedeki bu mekânı pek kimse bilmez. Şems Parkındaki bu türbe, Mevlânâ´yı hakikatin sırlarına ulaştıran bir zatın adını taşımaktadır; Şems-i Tebrizî Gerçi bu türbedeki sanduka boş mudur, Şems-i Tebrizî burada mı medfundur, defnedilmiştir bilinmez.

Konya´daki türbenin dışında Niğde´deki Kesikbaş Türbesi´nin de Şems´e ait olduğu söylenir. Bunlardan ayrı olarak Tebriz´de Geçil denilen mezarlıkta, Hoy´da, Pakistan´ın Multon şehrinde Şems türbeleri vardır. Hoy´daki türbesi ?Unesco Dünya Kültür Mirası´na aday gösterilmiştir. 

Bu türbelere çeşitli rivayetler atfedilmektedir. Pakistanlıların söylediklerine göre de Şems, Konya´dan bir gece yarısı gizlice ayrılmış, önce Tebriz´e oradan da Hindistan´a gelmiş, meczup ve perişan yıllarca ormanlarda dolaştıktan sonra Multon şehrinde vefat etmiştir.

?Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir.? diye söyler Mevlânâ. Mevlânâ´nın söylediği gibi Şems-i Tebrizî´nin mezarı da anlatılan yerlerin hiçbirinde değildir. O âriflerin gönüllerindedir.

Yazımın girişinde Murathan Mungan´ın ´´Herkes ve Birkaç Kişi´´ isimli şiirinin başlangıcını vermiştim ya... İşte bu şiir şöyle biterdi:

Çığ altında kalan sele kapılan
Aşktan ve acıdan ölen
Bir kaç kişi dünyayı başka bir yer yapmaya yeter
Aslında onların hikayesidir anlatılan
Diğerleri dinler, seyreder, geçer gider
Geçer gider herkes
Hikayelerdir geriye kalan

Evet; Geçer gider herkes... Hikâyelerdir geriye kalan...

Allah rahmet eylesin...