Osman Aydoğan


Âşıklar her an başka türlü yanarlar


Dar zamanlarımda, zor zamanlarımda ve sıkıntılı zamanlarımda Allah´a nasıl dua edeceğimi de bana Şehriyar öğretmişti. ?´Yüce Allah, bizlerin dudaklarına kendi yerleştirdiği sözcüklerle kendisine yapacağımız duaları dinlemez´´ derdi Şehriyar. Ve şöyle dua ederdi Şehriyar: ?´Allah´ım senden hiçbir şey dileyemeyiz, çünkü sen, neleri gereksindiğimizi onlar daha içimizde doğmadan bilmektesin. Bize gereken yalnız sensin.´´ Şehriyar´ı tanıyalı beri hep dualarım da böyle oldu zaten; ´?Allah´ım, bana gereken yalnız sensin.´´ Yunus Emre de böyle dua etmez miydi zaten; ?´Bana seni gerek seni´´ *** Klasik Alman şiirinin en büyük temsilcisi Johann Christian Friedrich Hölderlin´i de bana Şehriyar tanıtmıştı. Hölderlin Tanrı için şöyle der demişti Şehriyar; ?´ölümsüz doğadaki bütün varlıklar, ölümlülerce bilinmedikçe, yeryüzüne özgü sevgiyle sevilmedikçe, anlamsız kalırlar? İnsanın nasıl yıkılıp gitmemek için Tanrısal olana ihtiyacı varsa, Tanrısal olan da gerçeklik kazanmak için insana ihtiyaç duyar. Bu yüzden de iktidarının tanıklarını, yani onu şarkılarıyla övecek dudakları ve Tanrı düzeyine yükseltecek olan şairi yaratır? Yukarıda, cennetin kutsanmış ışıkları içerisinde dolanıp duran Tanrılar da mutlu değillerdir, çünkü hissedilmedikleri sürece onlar da kendilerini hissedemezler?´´ Bir dizesini söylemişti Şehriyar Hölderlin´in; ?´Nasıl defne yapraklarından taçlara muhtaç iseler kahramanlar, kutsal varlıklar da ölümsüzlükleri için hisseden insanların yüreklerine muhtaçtır.´´ Derdi ki Şehriyar; ?´Allah´ı yeryüzüne özgü sevgiyle sevdiğinde ve O´nu yüreğinde hissettiğinde, işte ancak o zaman ilahi tabiata karışır, bütünlüğe ulaşır insan?´´ ***. Şehriyar Hölderlin´i anlattıktan sonra Hölderlin´in ne demek istediğini açıklamak için Mevlâna´nın Mesnevi´sinde geçen şu hikâyeyi de anlatmıştı bana: Hz. Musa (as) yolda bir çobana rastlar. Çoban, gönlündeki muhabbetin tezahürü olan sözcükleriyle Allah´a yakarmaktadır: "Allahım! Ey Yücelerin Yücesi, sana kul, kurban olayım; çarığını dikip elbiseni yıkayayım, saçlarını tarayıp bitlerini ayıklayayım. Sana süt vereyim. Ellerini öpeyim, ayaklarını ovayım. Uykun geldiğinde yatacağın yeri süpüreyim. Ey bütün keçilerim yoluna kurban olası! Ey hey hey, hey heey diye andığım!" Hz. Musa (as): "Sen kimle konuşuyorsun? Bu sözleri kime söylüyorsun?" diye sorar. Çoban: "Bizi ve bu yeri göğü yaratanla konuşuyorum." diye cevap verince Musa (as) der ki: "Sen aklını mı kaybettin? Kendine gel! Bunlar ağza alınmayacak sözler. Sen daha Müslüman olmadan kâfir olmuşsun! Çarık dolak sana ve senin gibilere yaraşır. Güneş´e bunlar lâyık görülür mü? Bu sözleri amcana mı, dayına mı söylemektesin? Allah Teâlâ´nın sıfatları arasında beden sahibi olmak, bir şeylere ihtiyacı bulunmak var mıdır?" Çoban Hz. Musa´ya: "Ey Musa! Bu azarlayıcı sözlerinle benim ağzımı kapattın, canımı yaktın. Üzüntüden perişan bir hale getirdin." deyip bir ah çekerek çöllerin yolunu tutar. Bunun üzerine Hz. Musa (as)´ya vahiy gelir: "Ey Musa, kulumuzu bizden ayırdın! Sen kullarımı bana yaklaştırmak mı yoksa benden uzaklaştırmak için mi gönderildin? Ben onları farklı karakterde yarattım ve farklı ifade biçimleriyle donattım. Her biri kendi diliyle Allah´ı tespih eder. Allah da onların dilini anlar. Bizim onların ibadetine ve tespihine ihtiyacımız yoktur. Kullarıma ihsan etmek için ibadeti, onları arındırmak için tespihi emrettim. Biz söze değil kalbe ve hale bakarız. Duasında kullandığı sözcüklere değil bize gönülden bağlı mı, gönlüyle yalvarıp yakarmış mı, gönlünde bir ateş tutuşmuş mu, ona bakarız. Ey Musa! Kalbinde aşk ateşini tutuştur da bütün sözleri ve düşünceleri onunla yak gitsin! Âşıklar her an başka türlü yanarlar. Yanıp kül olmuş bir köyden ne haraç istenir ne vergi..." Ey kalbe ve hale değil söze bakanlar, ey duasında sözcüklere bağlı olanlar, ey İslam´ı ibadet boyutuna indirgeyip İslam ahlakını unutanlar, ey insanları Musa gibi Yaratanından uzaklaştıranlar, ey kalbinde aşk ateşini yakmayanlar! Bu dünyanın bir de öteki dünyası var?