Osman Aydoğan


Sihirbazın Çırağı (4)


Filmin sonlarına doğru ülke eşekten düşmüş acem karpuzu gibi bölünme noktasına getirilmekte, bilimin yerini taassup, eğitimin yerini cehalet, sanatın yerini ucubeler, üretimin yerini lüks tüketim almakta, cari açık ve dış borç ülke tarihinin rekorunu kırmakta, yoksulluk, yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet kanıksanmaktadır. Filmin sonuna doğru gelinen noktada ülke; eblehliğin ve paçozluğun girdabına sürüklenerek; vasatlığın küstahlığa, sanatın vıcıklığa, siyasetin tüccarlığa, dinin yobazlığa, milletin ümmete, hukukun gukuka, Hakkın batıla, gücün despotizme, eğitimin ortaçağa, basının yandaşlığa, âlimliğin dalkavukluğa, derinliğin sığlığa, devletin aşirete, zarafetin ve efendiliğin kabalığa, niteliğin niteliksizliğe dönüşerek harman olup bir bataklık gibi fokurdadığı bir çukur haline getirilir... Stefan Zweig ´´Dünün Dünyası´´ isimli kitabında şöyle yazmıştı; ´´Çoktan unutulup gömüldü sanılanın, eski biçimi ve görüntüsüyle yine karşımıza çıkması kadar ürkütücü bir şey yoktur hayatta.´´ Stefan Zweig´ın kitabında olduğu gibi bu filmde de çoktan unutulup gömüldü sanılan bu problemlerin (terör, mezhepçilik, cehalet, taassup, modern feodalizm, rüşvet, yalan, riya, iftira, kumpas, yolsuzluk, yalakalık, niteliksizlik, Ortadoğu´ya bulaşmak, Suriye çıkmazı vb.) eski biçimi ve görüntüsüyle ülkenin karşısına çıkması diğer filmlerden farklı olarak aydınlık ruhlarda ve düşünen beyinlerde bir kâbus yaşatır ve bir büyük korku ve ürküntü yaratır. Bu filmde büyücüyü ABD, çırağını ise onun eşbaşkanı canlandırır. Bu filmde büyücü çırağı filmin başından beri Cemaat´i, pardon Çete´yi, Paralel Yapı´yı, Hoca Efendi´yi pardon âlim müsveddesini, yalancı peygamberi, ahtapotun kollarını ve haşhaşileri çağırmakta, onlarla ortaklık kurarak, bütün faaliyetlerini onların işbirliği ile yapmakta ve bu işbirliği içerisinde onlara ne isterlerse vermektedir. Büyücü çırağı şimdi de çağırdığı bu hayaletlerden kurtulamamaktadır. Öyle ki bu ahtapotun kollarını, bu haşhaşilerin binlercesini her gün tutuklamakta, hapse atmakta, oradan oraya tayin etmekte, sürgüne göndermekte, yer değiştirmekte yine de onlardan kurtulamamaktadır. Büyük umutlarla daldığı Suriye batağından çıkamamakta, bir zamanlar içli dışlı olduğu İranlı bücür başını ağrıtmakta, ülkeyi içine düşürdüğü ekonomik kriz ise canını sıkmaktadır. Bu nedenle son zamanlarda bu çırak sürekli gergin bir vaziyette yılları, yerleri, mekânları ve kişileri karıştırmakta ve Goethe´nin büyücü çırağı gibi şöyle bağırmaktadır: ?´Die ich rief die Geister, werd´ ich nun nicht los´´ (Çağırdığım hayaletlerden şimdi kurtulamıyorum.) Ancak bu çağrı karşısında ustası koşa koşa imdada gelmediği gibi uzaktan uzaktan çırağına ters ters de bakmaktadır. Filmin ülkede çekimine halen devam edilmektedir. Bu film illüzyon film tarihinin başyapıtı sayılmaya şimdiden aday gösterilmektedir. Bu filmin final bölümünde ise ülkenin rejimini değiştirerek ?´milli egemenliği´´ milletten alıp bir tek adamın emrine verecek bir seçime gidilmektedir. . Ve bu seçimde aday olmasın diye eski bir cumhurbaşkanının evine helikopterle görevdeki bir genelkurmay başkanı gönderilmekte, tarafsız olması gereken cumhurbaşkanı devletin her türlü imkânlarını kullanarak partisi lehine propaganda yapmakta, bir başka cumhurbaşkanı adayı hapiste bulunmakta, partili içişleri, adalet ve ulaştırma bakanları seçime rağmen görevde kalmakta, OHAL şartlarında, KHK´lerle, taşıma sandıklarla ve mühürsüz oylarla ve şaibeli bir seçim kurulu ile bu seçime gidilirken ülkenin saf vatandaşları ise adil bir seçim yapılacağını zannetmektedirler. Ancak görünen odur ki; filmde figüran olarak rol alan ve filmin başından beri her şeyden bi haber horul horul uyuyan halkın bu seçimde uyanırsa Hollywood yapımı birçok dalda Oscar´lık bu filme yazık olacağı, yok uyanamazlarsa da ülkeye yazık olacağıdır? Başta da ifade ettiğim gibi bu anlattıklarım Hollywood yapımı, gerçekle uzaktan yakından bir ilişkisinin olmadığı bir film senaryosudur ve gerçek bir ülke, kişi ve olaylarla, kurum ve kuruluşlarla hiç mi hiç bir ilgisi de bulunmamaktadır.