Osman Aydoğan


Sihirbazın Çırağı (3)


Bu bölümde; ilk film olan ?´Fantasia´´ filminde yer alan klasik müzik dehalarının eşsiz eserlerin eşliğinde, harika çizimlere ve büyülü bir atmosfere sahip olan görüntülerin yerine TOMA sesleri eşliğinde tazyikli su gösterileri yapılmakta, rengârenk biber gazları bütün bir parkı ve şehrin bir bölümünü kaplamaktadır. Bu bölümün başkarakterlerini hukuksuz bir gaz saldırısını yiğitçe umursamayan ?´kırmızı elbiseli bir kadın´´ ve zırhın arkasına gizlenen zorbanın bir tazyikli suyuna erkekçe göğüs geren ?´siyah elbiseli bir kadın´´ ile ?´camide içki içildiği´´ ve ?´masum çocuklu başörtülü bir kadına saldırıldığı´´ kuyruklu yalanı canlandırmaktadır. Bu yalanlar öyle usturuplu bir şekilde yapılmaktadır ki sanal dünyadaki ?´Yalancılar Krallığı´´ oyununu bile değersiz hâle getirmektedir. Filmde daha önceki filmlere taş çıkartırcasına bir sihir bölümü vardır ki, bu bölüm muhtemel olarak yönetmenliğini Neil Burger´in yaptığı, 2006 yılı ABD-Çek Cumhuriyeti ortak yapımı ?´Sihirbaz´´ (The Illusionist) filmine taş çıkartır. Bu bölümde rüşvet ve yolsuzluktan elde edilen ayakkabı kutularında milyon dolarlara, elbise kutuları içerisinde deste deste milyon TL´lere, minibüslerle taşınan valizler dolusu paralara, nazır mahdumları evlerindeki para kasalarına, para sayma makinalarına, ?´kendi param, üç beş kuruş, o da bana kalan bir trilyon lira´´lara, yedi yüz bin TL´lik saatlere, rüşvet umrelerine, TV kanallarına talimatlara, anketlere müdahalelere, havuzlara, fıskiyelere, tapelere, kayıtlara, salmalara, ihalelere, müteahhitlere, mahdumlara, kısaca tüm rüşvet, yolsuzluk, hayâsızlık ve ahlâksızlıklara karşı öyle bir olağanüstü devlet gücüyle sansür, karartma, kapatma, örtme, gizleme, tehdit, şantaj operasyonları öyle bir propagandayla yapılmaktadır ki böyle bir propagandayı Dr. Paul Joseph Goebbels bile başaramazdı. Filmde bir İranlı bücür vardır ki bu bücürün onca alavere dalaveresine rağmen büyücünün çırağı onu hayırsever bir vatandaş olarak tanıtmaktadır. Yine filmde bir seçim sahnesi vardır ki bu sahneyi hiçbir siyaset bilimci çözmüş değildir. Filmde ülkede seçim yapılır ancak sonucu hâkim irade tarafından beğenilmez. Ülke tekrar seçime götürülür. Ancak iki seçim arasında terör ve katliamlar zirveye çıkar ve sonuçta yenilenen seçimde parti yeniden seçimi kazanır. Filmin sonlarına doğru ülkede Patagonya ordusunun dahi yapamayacağı bir acemilikte Balyoz ve Ergenekon kumpasları sonucu harcadıkları askerlerin, generallerin yerine yerleştirdikleri FETÖ´ci askerler tarafından ´´Allah´ın lütfu´´ bir ?´darbe´´ senaryosu sahnelenir? Güpegündüz köprüler kesilir, bir köyün karakolu basılır, darbeyi sözde askerler yapar ama yine üst rütbeli askerler, generaller, hatta genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları tutuklanır, derdest edilir. Güya darbe siyasilere karşı yapılmıştır ama hiçbir siyasetçi tutuklanmaz? Sözde darbe bütün TV kanallarında canlı canlı yayınlanır. Sözde darbeden sonra askerinden polisine, öğretmeninden esnafına yüz binlerce kişi tutuklanır, ancak bir tek siyasilere dokunulmaz? ?´Darbeyi Araştırmama Komisyonu´´ kurulur, bu komisyon tarafından sözde darbeye kalkışan hiçbir general, hiçbir siyasetçi sorguya çekilmez? Sözde darbe yargılamaları sonucu sözde darbeye kalkışan askerî lise öğrencileri, erbaş ve erler bol kepçe ağırlaştırılmış müebbet hapsi ile cezalandırılırlar. Ancak teee Amerikalılara kadar gidip de teröristlerin lideri FETÖ´nün salya sümük elini ayağını öpenlere, onunla boy boy fotoğraf çektirenlere, Ankara´yı FETÖ´ye parsel parsel peşkeş çekenlere, FETÖ ne istediyse verenlere, siyasilere, ağalara hiç mi hiç dokunmazlar. Bir bankada üç beş kuruşluk hesabı olanlar yargılanır, cezalandırılır, işlerinden atılır ancak bu bankadan milyon dolarlarla iş yapanlar, bu bankayı açanlar, bu bankanın faaliyetine göz yumanlara göz yumulur? Yine filmin sonlarına doğru AB ülkeleri ile ?´Eyyyy!!´´ diye başlayan bir kayıkçı kavgası sahnelenir ki bu kavga yanında Osmanlının eli tespihli, ceketi omuzunda, topuklu ayakkabılı mahalle kabadayıları halt etmiştir. Bu filmin final bölümüne doğru ülkenin rejimini değiştirerek ?´milli egemenliği´´ milletten alıp bir tek adamın emrine verecek olan bir taslak allanıp, pullanıp süslenerek ?´anayasa değişikliği´´ aldatmacasıyla halkoyuna sunulur. Ve bu teklifin kabul edilmesi için devlet tüm güç ve organları ile halkın üzerine abanır. Ancak halk oylamasının bitimine yakın saatlerde seçim kurulu bir okus fokusla mühürsüz oyları öyle bir devreye sokar ki böyle bir okus fokusu ne David Copperfield ne de Harry Houdini başarabilirdi. Bu okus fokus karşısında muhtemel ki David Copperfield ve Harry Houdini mezarlarında ters dönmüşlerdir. Sonuçta oylama daha resmileşmeden de atı alan Üsküdar´ı geçer...