Osman Aydoğan


Şeytan ve Genç Kadın (2)


Leonardo da Vinci ´Son Akşam Yemeği´ isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı... İyi´yi İsa´nın bedeninde, Kötü´yü de İsa´nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda´nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı.. Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı... Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark etti... Onu poz vermesi için atölyesine davet etti, sayısız taslak ve eskiz çizdi? Aradan üç yıl geçti. ´Son Akşam Yemeği´ neredeyse tamamlanmıştı, ancak Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı... Leonardo´nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı... Günlerce aradıktan sonra Leonardo vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu? Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı... Leonardo yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı... Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler. Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı... Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu.. Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü. Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle söyle dedi: ´Ben bu resmi daha önce gördüm´... ´Ne zaman´ diye sordu ´Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı. ´Üç yıl önce... Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce. O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum, pek çok hayalim vardı, bir ressam beni İsa´nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti´.. ?´İyi´´ ve ?´Kötü´´nün yüzü aynıdır... Her şey insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır... *** Yolları oldukça uzunmuş, yokuş yukarı gidiyorlarmış, güneş yakıcıymış, ter içinde kalmışlar, susamışlar. Bir dönemecin ardında harika bir mermer kapı görmüşler; kapı, ortasında bir çeşme bulunan altın döşeli bir meydana açılıyormuş, çeşmeden berrak bir su akıyormuş. Yolcu kapıdaki bekçiye dönmüş.  "İyi günler."  "İyi günler", diye yanıt vermiş bekçi.  "Burası harika bir yer, adı ne?"  "Burası cennet."  "Ne iyi, cennete gelmişiz, çünkü çok susadık."  "İçeri girip dilediğiniz kadar su içebilirsiniz", demiş bekçi ve eliyle çeşmeyi göstermiş.  "Atımla köpeğim de susadılar."  "Kusura bakmayın", demiş bekçi.  "Buraya hayvanlar giremez." Yolcu çok üzülmüş, çok susamışmış, ama suyu tek başına içmek istemiyormuş. Bekçiye teşekkür edip yoluna devam etmiş. Epeyce bir süre yamaç yukarı gittikten sonra eski görünümlü, küçük bir kapıya varmışlar, kapı iki yanı ağaçlıklı toprak bir yola açılıyormuş. Ağaçlardan birinin altında, şapkasını alnına indirmiş, uyur gibi yatan bir adam varmış. "İyi günler", demiş yolcu. Adam başını sallamış. "Atım, köpeğim ve ben çok susadık." "Şurada taşların arasında bir pınar var", diyen adam eliyle orayı işaret etmiş. "İstediğiniz kadar su içebilirsiniz." Yolcu, atı ve köpeği pınara gidip susuzluklarını gidermişler. Yolcu bekçiye teşekkür etmiş. ?İstediğiniz zaman yine gelebilirsiniz", demiş bekçi. "Buranın adı ne?" "Cennet." "Cennet mi? Ama mermer kapıdaki bekçi bana orasının cennet olduğunu söyledi. "Orası cennet değil cehennemdi." Yolcunun aklı karışmış, "Sizin adınızı kullanmalarına niye izin veriyorsunuz? Yanlış bilgi vermeleri büyük karışıklığa neden olur!" "Hiç de değil. Aslında onlar bize büyük bir iyilikte bulunuyorlar. En iyi dostlarına sırt çevirenlerin hepsi orada kalıyor çünkü."