Osman Aydoğan


Şeyh-ül Ekber Muhyiddin İbn-i Arabî (5)


Bir kitabında okuyucuları için şunları yazar İbn´ül Arabî: "İşte ben, meyveleri olgunlaşmış bir bahçeyim? meyveleri bir araya toplanmış bir bahçe. Öyleyse, sen benim perdelerimi kaldır ve benim yazdığım bu yazıların, bu satırların içerdiği şeyleri oku!" Bir başka kitabında da ?´Bizi tanımayan kitaplarımızı okumasın´´ der. Eserlerinden istifade edebilecek kimseler için de "kemerlerini sıkmış, nefsini tezkiyede (nefsini temiz bilmek, nefsini kusursuz addetmek) önemli mesafe kat etmiş ve gönlünü dünyadan çekip almış" olmalarını şart koşar. Varoluşçu felsefenin önde gelen isimlerinden biri olarak bilinen Alman filozof Martin Heidegger´in İbn´ül Arabî´yi okuduğu bilinir. Fransız yazar ve filozof Voltaire ibn´ül Arabî´nin İslam dünyasında bir kısım insanların kendisine ´´Şeyh´ül Ekfer´´ (Kafir Şeyh) diye tanımlamalarını şu sözlerle özetliyor: "Müslümanlar içinde bir adam çıkmış, onu da kendilerinden saymıyorlar." Bir kısım bilim adamları Doğu felsefesinin Spinozası olarak adlandırırlar İbn´ül Arabî´´yi.. (Baruch Spinoza: 17. yüzyıl felsefesinin en önde gelen rasyonalistlerindendir. Spinoza tuhaf bir çelişkiyle İbn´ül Arabî gibi hem en büyük din düşmanlarından biri sayılmış, hem de eserinin temel kaynağının Tanrı sevgisi olduğu söylenmiştir. En büyük eseri Ethica adlı kitaptır.) Sanki günümüzde yazılmışçasına tat veren 500 civarında olduğu tahmin edilen kitaplarından günümüze 250 ye yakın eseri ulaşmıştır. Bunların arasında Türkçeye çevrileneler şunlardır; Fusus´ül-Hikem, (çev. Ekrem Demirli), Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2006 Fütuhat-ı Mekkiye, (çev. Ekrem Demirli), I.-VI. Cilt, Litera Yayıncılık, İstanbul 2006 Arzuların Tercümanı, İz Yayıncılık, Temmuz 2004 Fenâ Risâlesi, İz Yayıncılık, 1991 Marifet Kitabı, İz Yayıncılık, Mart 2011 Marifet ve Hikmet, İz Yayıncılık, Haziran 2008 Nurlar Hazinesi, İz Yayıncılık, İstanbul 2003 Saatlerin Hazinesi, Sümer Yayınları, 1973 Tedbirât-ı İlâhiyye -Tercüme ve Şerhi-, İz Yayıncılık, 2000 İbni Arabî Mevlânâ´nın bahsettiği peygamber yerine bir velidir. Aslında, Endülüs´ten başlayıp üç kıtayı dolanan ve Şam´da huzur bulan bir sestir, bir mesajdır, bir çığlıktır O. O ses, o mesaj, o çığlık şuydu; ?´Bir zamanlar benim dinimden olmadığı için komşumu suçlardım. Ama şimdi kalbim bütün biçimlere açık... O artık ceylanlar için bir çayır, keşişler için bir manastır, puta tapıcı için bir mabet, hacı için bir Kâbe, Tevrat levhaları, Kur´an kitabıdır. Ben aşk dinini vazediyorum. Ve hangi yöne yönelirse yönelsin, bu din benim dinim, benim imanımdır.´´ İşte günümüzdeki tüm sorunlarımıza, tüm problemlerimize, tüm ihtlaflarımıza, tüm sıkıntılarımıza çözüm sunacak bir mesajdır bu çığlık!... Ahhh ki ahhh; bir anlayabilsek! ?Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir.? diye söylerdi Mevlânâ. Mevlânâ´nın söylediği gibi İbni Arabî´nin mezarı da aslında Kasiyun Dağı eteğinde değil âriflerin gönüllerindedir. Allah rahmet eylesin.