Osman Aydoğan


Şeyh-ül Ekber Muhyiddin İbn-i Arabî (29


?´Fusüs ül-Hikem´´in Nuh bahsinde teşbih ve tenzihi anlattığı bölümde şunları yazar;

(Teşbih; Benzetme. Tenzih; Arılama, kusur kondurmama, Allah´ın bütün kusurlardan uzak olduğuna inanma.)

"...yalnızca tenzih edecek olursan, kayıtlayıcı olursun;
yalnızca teşbih edecek olursan, sınırlayıcı olursun.
hem tenzih hem de teşbih edecek olursan,
dosdoğru yolda olursun ve bilgide imam ve seyyid olursun.
imdi iki varlıktan sözeden, ortak kılıcı oldu
ve (çokluğun ötesinde) tek olandan sözeden, bir´leyici oldu.
eğer ikileyici isen, teşbihten sakın!
ve eğer bir´leyici isen, tenzihten sakın!
imdi, sen o değilsin ve sen o´sun;
ve sen o´nu şeylerin ayn´ında
kayıtlanmamış ve kayıtlanmış olarak görürsün.
Allahu teala, ?o´nun benzeri hiç bir şey yoktur? [şura suresi, 42/11] diyerek tenzih
etti; ?o, semi ve basir´dir? [şura suresi, 42/11] diyerek teşbih etti. Ve Allahu teala,
?o´nun benzeri gibi bir şey yoktur? diyerek teşbih ederek iki´ledi; ?o, semi
ve basir´dir? diyerek tenzih etti ve tek kıldı..."

?´Fütuhat´´ının birinci cildinde şunları yazar: "Allah kemâl sahibidir. Kâinatta kendi kemâlini göstermiş, gökleri mükemmel yaratmıştır. Mükemmel şekil küredir. Onun için kâinat küreler halinde yaratılmıştır. Dünya küre şeklindedir ve ekseni etrafında dönmektedir." Bu satırlar yazıldığında henüz Galileo´nun doğmasına 400, Kopernik´in doğmasına ise 300 yıl vardır.

İbn-i Arabî´ye göre insan mücmel (sözü az, mânası çok olan) bir varlıktır. Bu mücmeli mufassal (geniş, izahlı olarak, tafsilâtlıca) hale getirdiğimizde ise insanın birçok alt hakikatten meydana geldiğini görürüz. Başka bir deyişle, insan mecmu, yani bütün âlemin ve âlemdeki hakikatlerin toplamıdır. Bu özelliği ile, tüm âleme ve hakikatlere içkindir ve "içerdiği parça hakikatler ile âlemdeki şeylerin mukabilidir ve insan bütün âlem hakkındaki bilgisini kendisinde bulunan bu tikel parçalarını bilfiil hale getirmekle elde edebilir."

İbn-i Arabî bir kitabında şöyle yazar (İslâm Tasavvuf Tarihi, Akabe Yayınları, 1985, Mehmed Ali Ayni, sadeleştiren H.R. Yananlı, Sayfa 21): ?İzâ kâne´l - ârifu arifen hakikaten lem yetekayyüd bi-Mu´tekıd.? Anlamı: ?´Hakk´ı tanıyan kişi gerçekten tanıdığı zaman itikad sahibinin itikadıyla bağlanmaz. Yani; hiçbir dine veya inanca bağlı olmaz, onun için iyi ve kötü; doğru ve yanlış; İman ve küfür ayırımı yoktur; hepsi bir ve aynı şeydir.´´

İbn-i Arabî ?´Fütuhat-ı Mekkiye´´ isimli kitabında (Esma Yayınları, 2001) Sebte kentinde rastladığı hocası İbn´üs Sâig´ten aktarır: ?´Dünyayı def ve flüt ile yiyip bitirmek, benim indimde din ile yiyip bitirmekten daha iyidir. Elinden geldiği kadar dince lânet etmekten kaçın.´´

İbn-i Arabî ?´Fütuhat-ı Mekkiye´´ isimli kitabında bir gece Mekke´de tavaf yaparken kırk bin sene önce ölmüş olduğunu söylediği birisini (sadece kendisinin) ?gördüğünü? yazar. Kendisinin de bir insan olduğunu söylemektedir ama İbni Arabî´nin bildiği insan fiziğine benzememektedir. Hz. Âdem´in ancak yedi bin yıl önce yaşadığını bildiğinden İbn´ül Arabi ona Hz. Âdem´i sorar; şöyle cevap alır: ?Hangi Hz. Âdem´i soruyorsun; sizin atanız olan en sonuncusunu mu?? Bu yanıt üzerine Arabî, "O zaman hatırladım ki hadiste ´Allah yüz bin Âdem yaratmıştır´ diye yazardı" der.  Hz. Âdem yaratıldı tüm melekler sordu: "Dünyaya fesat getirecek bir varlık mı yaratacaksın?" dediler. (Bakara-30) Melekler bunu nereden biliyorlardı, Kuran bazı konuları ucu acık bırakarak ?´Akıl etmez misiniz? Düşünmez misiniz?" diye buyurmaz mı?

Şam´a geldiğinde kendisinin ?´Fütuhat´´tan sonra en büyük eseri olarak kabul edilen ?´Fusus´ul Hikem´´i kaleme alır. İbn´ül Arabî bu eseri rüya´sında Peygamber´den ümmetine aktarmak üzere aldığını belirtir. İbn´ül Arabi, Fusus´u yazma nedenini şöyle açıklıyor: ?627 Hicret yılı, Muharrem ayının son günlerinde, Şam´da iken. Tanrının peygamberi Hz. Muhammed´i gerçek bir rüya anlamında gördüm. Elinde bir kitap tutuyordu. Bana dedi ki, bu Fusus ül-Hikem kitabıdır. Bunun al ve halka açıkla ve bu bilgilerden herkes yararlansın.? 

27 bölümden oluşan bir kitap olan Fusus ül-Hikem´in her bölümünde bir peygamberin kişiliği ve görevlerinin özelliği anlatılır.

?´Fusus´ul Hikem´´de şunları yazar İbn´ül Arabî; ?Âlem, Allah´ın belirmesidir. O, âlemin ruhu olup, sevk ve idare eder. Evrenin tümü O´dur, O, benim ve O´nun varlığı ile ayakta duran tek varlıktır. Âlemin başka gerçek bir varlığı yoktur. Âlem, O´ndan ayrı bir varlık değildir. Görmez misin ki, gölge sahibinden çıkmış ve ona bitişik olduğu halde, sahibinden görünüşte ayrılması imkânsızdır. Nasıl insanın gölgesi, ancak gölgenin düştüğü yer aracılığı ile görünüyorsa, Âlem de, Allah´ın gölgesinin üzerine düştüğü madde aracılığı ile idrak edilir, bilinir.?

Kur´an-ı Kerim´de, ?Her şey beni zikreder ama siz anlayamazsınız? denilir. Bu ayeti anlamak, ancak maddenin, var olan her şey hakkında bilgilenme yönünde ve evrimimizde aracı olarak kullanılmasıyla mümkün olabilir.