ZEYNEP MÜLAYİM


Severmişim Meğer -1-


Prag-Berlin treninde pencerenin yanındayım

akşam oluyor

dumanlı ıslak ovaya akşamın yorgun bir kuş gibi inişini severmişim meğer

akşamın inişini yorgun kuşun inişine benzetmeyi sevmedim toprağı severmişim meğer

toprağı sevdim diyebilir mi onu bir kez olsun sürmeyen

ben sürmedim

Platonik biricik sevdam da buymuş meğer

meğer ırmağı severmişim

ister böyle kımıldanmadan aksın kıvrıla kıvrıla tepelerin eteğinde

doruklarına şatolar kondurulmuş Avrupa tepelerinin

ister uzasın göz alabildiğine dümdüz

bilirim aynı ırmakta yıkanılmaz bir kere bile

bilirim ırmak yeni ışıklar getirecek sen göremeyeceksin

bilirim ömrümüz beygirinkinden azıcık uzun karganınkinden alabildiğine kısa

bilirim benden önce duyulmuş bu keder

benden sonra da duyulacak

benden önce söylenmiş bunların hepsi bin kere

benden sonra da söylenecek

gökyüzünü severmişim meğer

kapalı olsun açık olsun

Borodino savaş alanında Andırey´in sırtüstü seyrettiği gök kubbe

hapiste Türkçeye çevirdim iki cildini Savaşla Barış´ın

kulağıma sesler geliyor

gök kubbeden değil meydan yerinden

gardiyanlar birini dövüyor yine

ağaçları severmişim meğer

çırılçıplak kayınlar Moskova dolaylarında Peredelkino´da kışın

çıkarlar karşıma alçakgönüllü kibar

kayınlar Rus sayılıyor kavakları Türk saydığımız gibi

İzmir´in kavakları

dökülür yaprakları

bize de Çakıcı derler

yar fidan boylum

yakarız konakları

Ilgaz ormanlarında yıl 920 bir keten mendil astım bir çam dalına

ucu işlemeli

yolları severmişim meğer asfaltını da

Vera direksiyonda Moskova´dan Kırım´a gidiyoruz Koktebel´e

asıl adı Göktepe ili

bir kapalı kutuda ikimiz

dünya akıyor iki yandan dışarda dilsiz uzak

hiç kimseyle hiçbir zaman böyle yakın olmadım

eşkiyalar çıktı karşıma Bolu´dan inerken Gerede´ye kırmızı yolda ve yaşım on sekiz

yaylıda canımdan gayri alacakları eşyam da yok

ve on sekizimde en değersiz eşyamız canımızdır

bunu bir kere daha yazdımdı

çamurlu karanlık sokakta bata çıka Karagöz´e gidiyorum Ramazan gecesi

önde körüklü kaat fener

belki böyle bir şey olmadı

NAZIM HİKMET