Osman Aydoğan


Saraydan Kız Kaçırma

Dünkü yazımda Batı müziğinde Türk etkisini anlatırken Avusturyalı besteci Mozart’ın sonat


Saraydan Kız Kaçırma
(Die Entführung aus dem Serail)

Dünkü yazımda Batı müziğinde Türk etkisini anlatırken Avusturyalı besteci Mozart’ın sonat, konçerto, opera ve bale gibi yapıtlarında bol miktarda Türk vurma çalgılarını ve motiflerini kullandığını yazmıştım.

Mozart’ın bu opera eserlerinden birisi de opera sanatında İtalyanca hâkimiyetini kırarak ulusal bir opera yaratmak arzusunda olan Avusturya İmparatoru II. Joseph’in ısmarlamasıyla bestelediği orijinal adı “Die Entführung aus dem Serail” olan, konusu Osmanlıda geçen ve Türk karakterlerini içeren ‘’Saraydan Kız Kaçırma’’ operasıdır…

Mozart’ın orijinal isim: ‘’Das Serail’’ olan, 1780'de bestelenen ama Mozart öldüğü zaman daha bitiremediği iki perdelik bir ‘’Singspiel’’ (‘’Şarkı oyunu’’: Konuşmalı diyaloglara bağlanan, bağımsız şarkı bölümlerinden oluşan komik opera formu) olan ‘’Zaide Operası’’ adında bir operası daha vardır. Bu eseri için Mozart'ın âşık olduğu Zaide isimli Türk kızından ilham aldığı rivayet edilir… Bir başka rivayete göre de bu eser; Kanuni Sultan Süleyman'ın hareminde bir tutsak olan Zaide ve taşocaklarında çalışan bir köle olan Gomatz’ın aşkını konu alır.

Bu operanın ilk basılımı 1838'de, prömiyer sahnelenmesi de 27 Ocak 1866'da Frankfurt'ta yapılır. Aslında ‘’Zaide Operası’’ ‘’Saraydan Kız Kaçırma’’ operasının ilk şeklidir.

Eserin konusu 

Zaman 18'inci yüzyıldır. Mekân, Akdeniz kıyısında belirlenmemiş bir yerde Selim Paşa'nın (Almanca "Bassa Selim") yazlık köşküdür. Akdeniz’deki korsanlar Belmonte adlı bir İspanyol soylusunun sevgilisi olan Constanze'yi ve onun İngiliz hizmetkârı Blondchen’i kaçırıp Selim Paşa’nın sarayına satarlar. Selim Paşa, Constanze'ye âşık olur, ama Belmonte adlı İspanyol genci seven kız paşaya karşılık vermez. Bu arada Belmonte, arkadaşı Pedrillo vasıtasıyla Selim Paşa’nın sarayına mimar olarak girer. Tabii ki amacı, Constanze'yi kaçırıp ülkesine dönmektir. Ancak Selim Paşa’nın harem bekçisi olan Osman’ın (Librettodaki adıyla Osmin) elinden kaçıp kurtulmak hiç de kolay değildir.  

Sonunda sevgililer tam kaçmak üzerelerken, Osmin tarafından yakalanırlar. Paşa, Belmonte’yi sorguladığında, onun can düşmanının oğlu olduğunu öğrenir. Artık hepsi çaresizlik içinde ölümü beklemektedir. Ancak bir mucize olur ve Selim Paşa onları bağışlar, ülkelerine geri dönmelerine izin verir.

Eser hakkında 

Mozart ‘’Saraydan Kız Kaçırma’’ operasını; papaz, müzisyen, şair ve ünlü bir librettist olan Avusturyalı Giambattista Varesco’nun Türk ülkesine benzer bir yerde geçen, Türkleri konu eden ve “komik opera” niteliğindeki yarım kalmış operası ‘’Kahire Kazı’’ (L'oca del Cairo) metni üzerine yazar…

Mozart’ın bu operası, opera sanatında İtalyanca hâkimiyetini ilk kıran ve Almanca yazılmış ilk operadır.

Bu opera da özel olarak Alman stili Singspiel şeklinde hazırlanan üç perdelik bir oyundur. Bu stildeki opera eserinde konuşma diliyle müzik dramı karışıktır; eserdeki olaylar konuşma ile geliştirilir, eserde resitatif (konuşur gibi söylenen) müzik bulunmaz, müzik, gösteri şeklinde parçalardan oluşur.

Mozart babasına yazdığı bir mektupta yazacağı bu operanın uvertürünü ve finalindeki koro müziğini Türk motifleriyle donatacağını söyler. Operada geçen Osmin karakteri, mekânın eski bir İstanbul yalısına benzemesi ve davullar ve zillerin mehter müziği etkisini yaratması bu eseri Türk operası olarak tanıtır.

Eserin Almanca librettosu (metni) önce Christoph Friedrich Bretzne tarafından yazılır ancak sonradan Mozart'ın istek ve katkılarıyla Gottlieb Stephanie tarafından adaptasyonlar yapılır.

Eser ilk defa  16 Temmuz 1782 tarihinde Viyana’da Burgtheater'de sahnelenir.

Mozart'in gerçek hayattaki kendi karısının adı da Constanze Weber'dir. Mozart ve Constanze, ‘’Saraydan kız kaçırma’ operasının ilk gösteriminden üç hafta sonra evlenirler. Bu nedenle Mozart’ın Constanze’ye kur yaptığı dönemde, ona olan aşkını ve bağlılığını yazdığı bu operaya yansıttığı rivayet edilir.

"Saraydan Kız Kaçırma" eserini ilk defa izleyen Avusturya imparatoru II. Josef, Mozart huzuruna çıktığı zaman İmparator Mozart'a şikâyet olarak "Bu eser benim kulaklarıma çok ince gelmekte; çok sayıda nota bulunmakta" dediği ve Mozart'in ise "Bulunan nota sayısı, bu eser için gereken nota sayısı kadardır" yanıtını verdiği söylenir.

Bir yanlış bilgi

Bahsettiğim gibi operanın zamanı 18. yüzyıl ve mekânı Akdeniz kıyısı bir Osmanlı ülkesidir. Mozart'in yaşadığı bu devirde Osmanlı paşalarının Balkanlarda, Akdeniz'in Mısır'dan Fas'a kadar uzanan güney kıyılarında ve İstanbul'da birçok yazlık köşkleri bulunmaktadır.

Ne yazık ki bu eser anlatılırken, koca koca, anlı şanlı gazete ve degilerde koca koca sanat yorumcuları eserde geçen mekânı eserin aslına uymayan bir şekilde İstanbul ve sarayı da Topkapı Sarayı olarak, Selim Paşa’yı da Sultan Selim olarak zikrederler ki anlattığım gibi bu doğru değildir. Eserin hiç bir yerinde ne İstanbul adı ne de Topkapı adı geçer. Ne de eserde böyle bir ima vardır. Selim Paşa (librettoda geçtiği şekliyle ‘’Bassa Selim’’) padişah değil, bir Osmanlı paşasıdır ve saray olarak geçen yer de bu paşanın Akdeniz kıyısındaki yazlık köşküdür. Yazımın sonunda eserin librettosunun Almanca olarak tamamını veriyorum. Librettoyu okuduğunuzda bu doğru bilgiyi görürsünüz. Zaten eser de şu cümleyle başlar: ''Platz vor dem Palast des Bassa am Ufer des Meeres.'' (Denizin kıyısında paşanın sarayının önündeki meydan.)

Bu yanlış bilgi nereden gelmektedir? Bunun için Osmanlı tarihinden kısa bir bilgi aktarmam gerekiyor. Osmanlı Padişahı III. Selim’in sevdiği cariyesi, gözdesi Mihriban ile Mihriban’a musiki öğretsin diye görevlendirdiği devrin müzik üstatlarından Bestekâr Sadullah Ağa arasında bir aşk başlar. Bunu öğrenen III. Selim başlangıçta âşıkları idam etmek istese de sonra affeder. III. Selim’in bu olayı ve Mozart’ın operasının konusunun hemen hemen aynı olması ve aynı tarihlere denk gelmesi ve III. Selim ile Selim Paşa’nın (Bassa Selim) aynı isimde olmasının bu yanlışlığa yol açtığını değerlendirmekteyim. Rivayetler bir tarafa, kim bilir belki de Mozart da eserini Mihriban ile Sadullah Ağa'nın hikâyesinden esinlenerek yazmıştır... 

Yaşa Selim Paşa

Eserin sonuna gelinmiştir. Selim Paşa tarafından sevgililer bağışlanmıştır. Sevgililer saraydan gemi ile ayrılmak üzeredirler. Bu esnada yeniçeriler korosu ‘’Yaşa Selim Paşa’’ şarkısını söylerler:

‘’Bassa Selim lebe lange!
Ehre sei sein Eigentum!
Seine holde Scheitel prange
Voll von Jubel, voll von Ruhm.’’

(Çok yaşa Selim Paşa!
Şeref onun mülkü olmalı!
Onun güzel parlak tacı
Şeref dolu, zafer dolu.)

Bu kısım, sevgilileri bağışlaması ve affetmesi nedeniyle Selim Paşa’ya yönelik bir şükran şarkısıdır. Şarkı eşliğinde sevgililer saraydan gemi ile ayrılırlar. Ve eser sona erer...

Bu eser nezdinde pek kimseciklerin bilmediği ve dile getirmediği bir konu var: Aslında Mozart bu eserindeki verdiği mesaj ile Avrupa kültürüne yerleşmiş olan ''gaddar, despot ve acımasız'' Osmanlı imajını düzeltmek ister...

Eserin tamamını izlemeseniz de eserin en sonunda yer alan aşağıda bağlantıda verdiğim ‘’Bassa Selim lebe lange’’ (Yaşa Selim Paşa) kısmını izlemenizi isterim.

‘’Huma kuşunun gölgesi’’ isimli tevriyeli şiirinde söylerdi zaten Bâki:

‘’Âvâzeyi bu âleme dâvûd gibi sal
Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş’’

İnsanları sonsuza kadar yaşatan kin, nefret ve öfke duyguları değil, onların sevgi duygusu, merhameti, hoş görüsü ve hoş bir sadâsıdır. Zaten söylerdi bir Grek atasözü: ''Kızgınlık kör, nefret sağır eder... Her kim ki seviyorsa her şeyi tamdır.''

Sizlere pırıl pırıl, mutlu, musmutlu, güzel mi güzel bir Pazar günü diliyorum...