Osman Aydoğan


Sakallı Celâl (2)


Haldun Taner bir yazısında ondan şöyle bahseder: ?´?Celâl Bey, bahriye mektebi nazırı Hüseyin Hüsnü Paşa´nın oğlu ve Mekteb-i Sultani mezunu olduğunu sık sık unutup ve unutturup herhangi bir sokaktaki adam kişiliğine bürünmekten çok zevk alırdı. Ankara vapurunun ünlü süvarisi Şefik Kaptan bana ön güvertede halatları saran sakallı bir çımacının kendisine Lamartin´in ?le lac´ şiirini ezbere okuduğunu anlatmıştı. Bu kadar güzel Fransızca bilen bu çımacıyı o güne kadar hiç görmediği için baş çarkçıya sormuş, o da bu sakallı zatın İstanbul´dan İzmir´e biletsiz gitmek için boğaz tokluğuna çımacılık yapmak istediğini anlatmıştı. Celâl Bey´in, istese bu kadarcık parayı dostlarından borç alması işten değildi. Ama öyle esmiş, öyle yapmıştı. Böyle oyunlara bayılırdı?? Öğrencisi Mahir İz ondan bir hatıra nakleder: ?´Bir gün Sakallı Celâl´e Kadıköy vapurunda rastlamıştım. ?Sizi hâlâ huzura kavuşmuş göremiyorum. Ne istiyorsanız, ne düşünüyorsanız, hatta şimdiye kadar düşünmediklerinizin hepsini Mustafa Kemal Paşa yaptı. Neden hâlâ memnun değilsiniz?´ diye sordum. Bana, ?sen hiç tiyatroya gitmedin mi?´ diye sorup devam etti: ?Perde açılır, karyolaya uzanmış bir hasta görürsün, başında ilaç veren bir de hemşire vardır. Biraz sonra doktor içeri girer, nabız yoklar, reçete yazar... Aslında ortada ne hasta, ne hemşire ne de doktor vardır. Bunların hepsi bilirsin ki rolden ibarettir. İşte bizim cumhuriyetimiz de öyle. Yaşasın cumhuriyet rolünden ibaret´ diye karşılık verdi!? Sakallı Celâl Ankara Erkek Lisesi Müdürüdür. Okulun lağımı patlar. Durum bakanlığa iletilir ama bakanlıktan "durumun idare edilmesi?" yolunda bir cevap gelir. Sakallı Celâl iş tulumunu giyer, bir öğrencisiyle birlikte patlayan lağımı onarmaya başlar. Tam o sırada okula gelen bir müfettiş, Sakallı Celâl´i o halde görünce bakanlığa ; "makamına uygun olmayan bir kıyafette görüldü." diye rapor eder. Çok geçmeden bakanlık Sakallı Celâl´e bir yazı yazarak: "niçin makamınıza uygun olmayan bir kıyafette görüldünüz?" diye sorar. Sakallı Celâl de doğrudan bakanlığa çıkar ve ilgiliye der ki: "Lağım patladı dedik, ´idare et´ dediniz. Ben de lağımı onarıp idare edeyim dedim. Lağıma resmi kıyafetle girecek değildik ya. İdare etmenin bok içinde oturmak anlamına geldiğini nerden bileyim?" Orhan Karaveli´nin kitabında Sakallı Celâl´in vasiyeti şu şekilde yer alır: "Bugün Teşrinisaninin on biri. Saat dörde çeyrek var. Fabrikadayım. Bugün kendimi pek çok hasta hissettim. Ölmek ihtimali hissettim. Ölmeden evvel şu satırları yazıp cebime koymaya karar verdim. Öldükten sonra bulursanız ricamı yerine getiriniz: Mustafa Kemal´i seviyorum. Tatmin edilmeyen iştiyakımla ölüyorum. O´nu öpmek ve koklamak isterdim. Darülfünun, muallimlerinden Ali Yar´ı daima sevdim. Aziz hatırasıyla daima tenzih-i ruh ettim. Ayrılmak istemezdim. Mizyal ismini verdiğim Belkıs´ı daima severim. Beni bir zamanlar hakikaten sevmiş idi. Kendisini ben daima sevdim ve seviyorum. Ruhumun acılarından birisi de kendisiyle birlikte yaşamış bulunmaktadır. Celâl (imza) Bu kâğıdı ya şahıslara bildiriniz yahut gazeteye bastırınız. Ta ki muttali olsunlar. Celâl (imza)" Sevgi dolu bir insanın vasiyeti ancak bu kadar olur diyor insan! Sakallı Celâl ardında yazılı bir eser bırakmamıştır. Aslında bu düşünürümüzü benim anlatımımla tanımıyorsunuz. Önceden de tanırdınız kendisin! Kaynağını bilmeden sıklıkla kullandığımız sözlerin sahibidir kendisi. Bu sözlerden birkaçı şunlardır: ?Türkiye´de aydın geçinenler Doğu´ya doğru seyreden bir geminin güvertesinde Batı yönünde koşturarak Batılılaştıklarını sanırlar.? ?Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer de ilgisizdir.? ?Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur.? ?Tanzimat ilan ettik, olmadı. Meşrutiyet ilan ettik olmadı. Cumhuriyet ilan ettik olmadı. Biraz da ciddiyet ilan etsek!´´ ?Hiç bir yoğurtçunun yoğurt olduğu görülmediği gibi, hiç bir Türkçünün de Türk olduğu görülmemiştir.? ?İnsanoğlunda zekâ, midyedeki inci gibidir. Hepsinde bulunmaz.? "Bastonunu yere çaksan filiz veren bu bereketli ülkede biz, aç kalma mucizesini de becerebilmiş bir milletiz." Bu ülkenin aydınları için "körler ülkesinin şaşıları" diyen de oydu. Ahmet Haşim onun için: ´´... Celâl´in söyledikleri, karanlık bir gecede çakan şimşekler gibiydi...´´ derdi? Sakallı Celâl 1962´de beyin kanamasından hayata veda eder. Mezar taşında kimseciklerin bilmediği soyadıyla yazılıdır: ´´Celâl Yalınız´´ Zaten o da bu fâni dünyada soyadı gibi yalınızdı? Ve mezar taşında adının altında da ömrü hayatını özetleyen şu ifade yazılıdır: ?´Bağban bir gül için hizmetkâr olur´´ Allah rahmet eylesin?