Osman Aydoğan


Ruhumuzun gıdası kelimeler... (5)


Toplumuzda kendisine bir olay veya nesne hakkında fikri sorulan kişinin verdiği cevap genellikle olumsuz sözcüklerden oluşur. ?´Nasılsınız?´´ diye sorduğunuzda alacağınız cevap genellikle iki olumsuz sözcükten oluşur: ?´Fena değil!´´ ?´Fena´´ ve ?´değil´´ iki olumsuz sözcük bir ?´iyiyim´´in yerini tutmamaktadır. Bu kültürdeki insanımızı cennete götürseniz ve sorsanız cenneti ?´nasıl buldun?´´ diye muhtemel ki yine ?´güzel´´ yerine ?´fena değil´´ cevabını verecektir. Ne yazık ki kültürümüzde yaşama sevincini, ?´mutluluğu, iyiyi ve güzeli anlatan sözcüklerden ziyade gamı, kederi, tasayı ve hüznü anlatan kelimeler çoğunlukla kullanılmaktadır. Şarkılarımızın, türkülerimizin sözlerine bakın, onlar da öyledir? Onlar gamın, kederin, hüznün şarkılarıdır. Sanki hüzün bu kültürde mutluluk aracıdır. Japon atasözünde olduğu gibi bu iki kötü kelime kötü doğa yaratmaktadır. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. İnsanlarımız genellikle her şeyden müşteki, mızmız yeryüzü küskünü gibidirler? Halbuki yakınmanın bitmediği yerde hayat bir zebani topuzu, yakınmanın bittiği yerde ise hayat bir gül bahçesidir. Ancak yakınmak da şarka, bu kültüre özgü bir alışkanlıktır. Dualarımız ve dileklerimizde de genellikle Tanrı´dan istediklerimizi istemeyiz de istemediklerimizin gerçekleşmemesini dileriz. ?´Tanrı kaza ve bela vermesin´´ gibi. Kaza ve bela iki olumsuz, fena sözcük. Sanki iyiliğin, güzelliğin, bolluğun, bereketin canı çıktı. Aynı şekilde insanlarımızdan da kendilerinden ne istediğimizi değil ne istemediğimizi talep ederiz. ?´Çevreyi kirletmeyin!´´ deriz, ?´çevreyi temiz tut!´´ yerine. Yollardaki uyarı levhasına bir bakın: ?´Trafik canavarı olmayın!´´ ?´Kurallara uyun!´´, ?´İnsanlara saygılı olun!!´´ vb. demek çok mu zordu? ?´Canavar´´ zaten olumsuz bir kelime... ?´Olmayın!´´ Olumsuz bir emir kipi? Sonuç? Herkes canavar! Benzer şekilde davranışları değiştirmek için de olumsuz yorumlarda bulunuruz. Hâlbuki davranışları etkilemenin en iyi yolu; olumsuz yorumlarda bulunmak değil, olumlu pekiştirmelerde bulunmaktır. ?´Yanlış işleri eleştirmek yerine doğru işleri pekiştirmek için zaman harcarsanız daha iyi bir eğitici veya daha etkin bir yönetici veya lider olursunuz´´ der eğitim bilimciler? Çünkü siz insanlardan ne beklerseniz onlar da size onu verirler. Siz hangi sonuçları arıyorsanız onları bulursunuz. Çocuk yetiştirirken, eğitirken, insanlara davranırken de genellikle hep olumsuz hitaplarda bulunulur? Çocuk bir bardağı mı kırdı, tepki hemen hazırdır: ?´Aptal, salak, geri zekalı?´´ Okulda öğrenci ödev mi yapmadı, dersine mi çalışmadı, tepki hemen hazırdır: ?´Aptal, salak, geri zekalı?´´ İşyerinde de aynıdır... ?´Aptal, salak, geri zekalı?´´ Goethe´nin bir söz vardı: Goethe derdi; ?´insanlara olduğu gibi davranırsanız olduğu gibi kalırlar, olabileceği gibi davranırsanız olabileceği gibi olurlar.´´ Eğitim bilimciler davranışları etkilemenin en iyi yolunun; ?´olumsuz yorumlarda´´ bulunmak değil, ?´olumlu pekiştirmelerde´´ bulunmak olduğunu, ?´yanlış işleri eleştirmek´´ yerine ?´doğru işleri pekiştirmek´´ için zaman harcandığında daha iyi sonuç alındığını, insanlardan ne beklerseniz onların da onu verdiklerini söylüyorlar? Ama bunu ne anladık ne de uyguladık? Sonunda da Aziz Nesin haklı olur? Eğitim bilimciler; ?´İnsanın kendisine değer verildiğini ve takdir edildiğini hissetmesi gerekir?? derler? ??Kendisini değersiz hisseden, baskı altında kalan ve örselenen insanlar düşünemezler´´ derler? ´´Kendisini değerli hissettiğinde mükemmel olmayacak insan yoktur´´ derler? Ülkemizde; evde, okulda, işyerinde, idari ve yönetim sistemimizde sistematik bir biçimde üzerek, eğerek, ezerek bir insan yetiştirme sistemi vardır. Eğitim ve yönetim sistemimiz sistematik bir biçimde insanımızın kendisini değersiz hissetmesi üzerine kurulmuştur. Halbuki antropologlar ?´insanın karakterini dik yürümekle kazandığını´´ söylüyorlar. Biz ise diz çöktürmeye çalışıyoruz? Yine eğitim bilimciler ?´bir çocuğun kaderini belirleyen bağımsız ve en güçlü etkenin çocuğun kendisi hakkındaki düşünceleridir´´ derler?