Osman Aydoğan


Ruhumuzun gıdası kelimeler... (3)


Türkçe´de dil ve kelimeler konusunda kendisinde bir ?´nicelik´´ ve kullanımında ise bir ?´nitelik´´ sorunu vardır. Türkçe´nin kendisindeki ?´nicelik´´ sorunu? Nasıl ki günümüzde tarım alanlarının ve sulak alanların azalması, aşırı kullanma, kirlenme, bilinçsiz tarım, küresel ısınma ve nüfus artışı gibi nedenlerle ülkemizdeki ?´biyoçeşitlilik´´ azalıyorsa farklı nedenlerle de zihnimizi besleyen kullandığımız kelimeler de azalmış ve azalmaktadır. 19. yüzyılda hazırlanmış bir Osmanlıca - İngilizce sözlük (?´Redhouse ? Osmanlıca İngilizce Sözlük ve Gramer Kitabı´´; Osmanlıca ? İngilizce sözlük niteliğinde Osmanlıcadan İngilizceye yapılan ilk ve kapsamlı lügattir. 1890´da 12 cilt halinde yayımlanır. Sir James W. Redhouse´ın el yazması olan eserinin orijinal bu gün British Museum´da dır.) 150.000 kelime içerirken, şimdi en babayiğit Türkçe - İngilizce sözlük en fazla 30.000 kelime içermektedir. Kaybettiğimiz 120.000 kelime ne idiler? Kaybettiklerimiz sadece kelimeler değildiler ki! Kaybettiklerimiz; sanatımızdı, edebiyatımızdı, felsefemizdi, tarihimizdi, kültürümüzdüler, ufkumuz, âfâkımız, düşünme kapasitemiz, muhakeme yeteneğimizdiler, nezaketimizdiler, letafetimizdiler, sevgi ifademizdiler! Bizi bırakıp da gittiler... Bunun neticesi ne mi olmuştur? Yapılan bir araştırmaya göre; ilkokulu bitiren bir öğrenci ABD´inde 71.000, Almanya´da 60.000 civarında sözcük ile karşılaşıyor. Bu miktar Suudi Arabistan´da ise 12.000 civarındadır. Bizde ise bir öğrenci ilkokulu bitirdiğinde 6.000 civarında bir sözcükle karşılaşıyor. Bu mukayese Türkçedeki sözcük hazinesinin ne kadar yoksullaştığını ve yoksunlaştığını gösteriyor. OECD´nin yürüttüğü her üç yılda bir yapılan PISA testinde 2016 yılı sonuçlarına göre Türkiye 72 ülke arasında 50. sırada, 35 OECD ülkesi arasında ise en alt sıralarda yer almasını başka nasıl izah edebiliriz? Türkçe o kadar yoksullaştırılmış ki; yabancı dilden Almanca, İngilizce, Fransızca veya Arapça bir sözlük alın, rastgele herhangi bir yabancı sözcük seçin ve Türkçe anlamına bakın. Bu yabancı sözcüğün Türkçe anlamı olarak muhakkak ki birden fazla Türkçe sözcük bulacaksınızdır. Çünkü tam karşılığı bir Türkçe sözcük olmadığı için açıklama için birden fazla sözcük kullanılmaktadır. Dünyanın en zengin ve en güzel dilinin geldiği hale bakın. Yine yapılan bir araştırmaya göre; bir kişinin dâhi olması için kendi lisanında bilmesi gerek sözcük 40.000 adetmiş. Alman yazar Goethe bu nedenle meşhur eseri ?´Faust´´unda bilerek 40.000 farklı Almanca sözcük kullanmış. Bir kişinin yazar, politikacı olarak topluma yön verebilmesi için de bilmesi gereken sözcük sayısı 20.000 adetmiş. Bir kişinin böyle bir iddiası yok da sadece çağını anlayan ve algılayan bir vatandaş olmak istiyorsa bilmesi gereken sözcük sayısı 10.000 adetmiş. Yapılan bir diğer araştırmada ise Türk insanının günde 300 ila 500 sözcük kullandığını gösteriyor. Bu tespit karşısında başka bir yoruma gerek var mı? İlkokulu bitirdiğinde akranlarının yedide biri kadar sözcükle karşılaşan, günlük hayatında olması gerekenin yirmi katı daha az sözcük kullanan insanların günümüzün karmaşık dünyasını kavrayışları ve algılayışları mümkün olur mu? Sözcüklerin cüceleştiği yerde düşünceler de cüceleşmez mi? Böyle insanların daracık ve küçücük dünyaları olmaz mı? Wittgenstein´ı anımsarsak, ne diyordu Wittgenstein: ?Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.? Humboldt´un söylediği gibi; böyle insanların ruhlarının kıvrımları, incelikleri ve zenginlikleri olur mu? Olmaz; çünkü ifade edilemez... Dil gelişmediği için kültürel gelişme de olmaz... Sosyal gelişme de olmaz? Politika da olmaz; politika üretilemez. Strateji de olmaz; üretilemez. İçinde yaşadığımız kültür, sanat, edebiyat ve politikadaki kısırlığın kökeninde, ben, son üç yüz yıldır Türkçede yaşanan gerileme ve yozlaşmanın bulunduğunu düşünüyorum. Lisanımızı, Türkçemizi geliştiremedik... Ruhunuzu geliştiremedik... Hep yabancı kelimeler kattık içine... Dil sistematiğimizi bozduk, bozulan dil yoluyla düşünce sistematiğimizi bozduk? Muhakeme yeteneğimizi kaybettik. Günümüzde içinde bulunduğumuz durumumuz dikkate alındığında açık ve net bir şekilde görülmektedir ki hem edebiyatta hem sanatta hem eğitimde hem iç politikada hem dış politikada ve hem de stratejide muhakeme yeteneğimizi yitirdik, pusulamızı şaşırdık, yönümüzü kaybettik, kafamızı karıştırdık.