Osman Aydoğan


Ruhumuzun gıdası kelimeler... (2)


Dili insanın ruhu meydana getirmiştir. Dile gelen insan ruhudur. İnsanın konuşurken (ve de yazarken) kullandığı kelimeler ve konuşurken ses tonu ve vurgulamaları o insanın ruhuna ayna tutar. Dil konuşanın içini gösterir. Bir ulusun ruhu da dilinde kendini açığa vurur. Dil aynı zamanda ulusun ruhunun dış görünüşüdür; ulusun dili ruhudur, ruhu da dili. Bir ulusun dilinin, sözcüklerinin açık ve anlaşılır oluşu düşünce yaratmalarına götürür. Dil tamamlanmamış bir şeydir, sürekli gelişir? ´´Sözcük; varlığın bir simgesi, adlandırılması, göstergesi değildir, onun gerçek bir parçasıdır.´´ diyor Humboldt eserinde? Martin Heidegger de Humbolt´u desteklercesine ?´Dil varlığın evidir´´ derdi? Humboldt´a gör isimlerin, kelimelerin, sözcüklerin bizim hayal ettiğimizden daha derin sırları vardır. *** Dil ve kültür ilişkisi konusunda akla gelen ikinci düşünür Avusturyalı Ludwig Josef Johann Wittgenstein´dır. (1889-1951) Wittgenstein dili felsefenin merkezine oturtan 20´inci yüzyılın en önemli filozoflarındandır. Kişinin ve toplumun düşünce ufkunu dilin sınırları ile belirlediğini iddia eden tek filozoftur? Wittgenstein´in hayatı boyunca yayınladığı tek kitap, 1921´de Cambridge´de Bertrand Russell´in gözetimi altında bir öğrenciyken yayınlanan Tractatus logico-philosophicus isimli eseridir. (Türkçede; Tractatus logico-philosophicus, çeviri: Oruç Aruoba, YKY Yayınları, İstanbul 1996) (Tractatus Logico-Philosophicus, Metis Yayınları, 2008) Bütün felsefe problemlerini bir dil problemine indirgeyen Wittgenstein´ın bu eserinin özetinde, dilin kapsamını ve sınırlarını belirleme problemi vardır. Ona göre, dili kullanma, dili anlama, insanları başka varlıklardan ayıran biricik şey, insan yaşamının özünü oluşturan dokudur. Wittgenstein´nın esas görüşü şudur: ?Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.? Wittgenstein´in dil üzerine diğer görüşleri de şu şekildedir; Dil, yalnızca taşıt değil, aynı zamanda şofördür. Dil, yollardan oluşan bir dolambaçtır. Bir yönden geldiğinde yolunu bilmektesindir; aynı yere başka bir yönden geldiğindeyse yolunu kaybetmişsindir artık. Dil dünyayı resmeder. Tümcelerin toplamı dildir. Dil düşünceyi örter. Bütün felsefe dil eleştirisidir. *** Dil konusunda üçüncü olarak da Arap dünyasından Kıpti kökenli Mısırlı yazar ve dilbilimci Selâme Mûsâ akla gelir. Prof. Dr. Bedrettin Aytaç ?´Selâme Mûsâ ve Arap Dili Üzerine Görüşleri´´ isimli çalışmasında Mûsâ?nın ??El-Belâga´l-Asriyye ve´l-Luga´l-Arabiyye?? isimli kitabında yer alan görüşlerini de şu şekilde verir: ??Kelimelerine önem vermeyen, yenilemeyen ve yeni kelimeler türetmeyen bir millet, sahte paranın dolaşımına izin veren bir milletten daha kötü durumdadır. Çünkü biz maden ya da kâğıt paralarla bedenin, kelimelerle ise ruhun ihtiyaçlarını satın alırız. ? Selâme Mûsâ´ya göre, Arap diline ilişkin, günümüz Türkiye´si için dile getirilebilecek bir konu da yenilemenin olmamasından dolayı ?fosilleşmiş? kelimelerin varlığıdır. Böyle kelimeler de çeşitli zararlara neden olmaktadır. Mûsâ, bu görüşlerini şöyle dile getirir: ?Dildeki fosiller içinde Yukarı Mısır´ın bazı ilçelerinde kullanılan kan, öç, ırz kelimeleri vardır. Bu kelimeler, her yıl yaklaşık üç yüz kadın ve adamın öldürülmesine neden olmaktadır.? Dili kültürün esası olarak gören Mûsâ´ya göre, kültürü geliştirmenin yolu da dili geliştirmekten geçmektedir: ?Dilin temeli kültürdür. Çökmüş bir dille gelişmiş bir kültür ve donuk bir dille hareketli bir kültür yaratmak kesinlikle mümkün değildir. ?Burada da Mûsâ, W. Von Humboldt´un dil-kültür ilişkisine dair görüşlerinin benzerini savunmaktadır. Kapitalizm sayesinde bedenimizin ihtiyaçlarını belki yeterince karşılıyoruz, ancak ya ruhumuzun ihtiyaçları? Ülkemizdeki onca kadın cinayeti ve kadına yönelik şiddetin sebebi üzerinde hiç düşündük mü?