Osman Aydoğan


Pusudaki Suikast! (2)


Prens Muhammed Bin Salman yönetime gelir gelmez iki konu üzerinde çalışır. Birinci konu; ülke ekonomisinin petrole bağımlılığını azaltarak ülkesini bir uluslararası finans ve teknoloji merkezi olarak yeniden şekillendirmek, diğer ikinci konu ise; Ortadoğu´da, İran ve bölgede yükselen Şii dalgasını frenlemek için Sünni Arap rejimleri üzerinde bir Suudi hegemonyası kurmak. Birinci konu, Prens Muhammed Bin Salman´ın ekonomiyi yeniden şekillendirme projesi giderek daralan kaynaklar nedeniyle belirsizliğe düşer. İkinci konu olan, Suudi rejiminin İran ve bölgede yükselen Şii dalgasını frenlemek için Sünni Arap rejimleri üzerinde bir Suudi hegemonyası kurmak projesi ise tamamen fiyasko ile sonuçlanır. Bu uğurda Suudi rejimi; Yemen´de savaşa girer iflas eder, Suriye´de asileri destekler iflas eder, Katar politikası geri teperek iflas eder, Körfez İşbirliği Konseyi´ni ise işlemez hale getirerek iflas eder, Lübnan´da Hizbullah karşıtı hamleler yaparak hükümet krizine neden olur iflas eder. Şimdi biraz daha geriye gidelim? Suudi rejimin meşruiyetinin ve siyasi gücünün dayandığı iki temel dayanakları vardı. Bu dayanaklardan birincisi dinci Vahhabi yapılanmasının başından beri Suudi ailesine verdiği destekti. İkinci dayanak ise Suudi klanının üç büyük ailesi arasında, kararların alınmasına, devlet kurumlarının ve kaynaklarının paylaşılmasına ilişkin kurulmuş mutabakat ve meşveret geleneği idi? Birinci dayanak olan Vahhabi desteği; kadınlara otomobil kullanma hakkının tanınması, din-ahlak polisinin yetkilerini kısıtlayarak içişleri bakanlığına bağlaması ve nihayet, Vahhabi İslam´ından ılımlı İslam´a yönelme iddiası ve buna paralel, Eylül 2017´de Vahhabi entelektüellerini hedef alan tutuklamalar ile zayıfladı. İkinci dayanak olan Suudi klanının üç büyük ailesi arasında, kararların alınmasına, devlet kurumlarının ve kaynaklarının paylaşılmasına ilişkin kurulmuş ?´mutabakat ve meşveret geleneği´´ de sarsılmaya başladı. Suudi rejimi, iyi-kötü yarım yüzyıldır bir cins ?´meşveret´´ sistemiyle yönetilen bir monarşiydi. Orada bazı dengeler, bazı güç odakları vardı. Prens; Suudi klanının, ailelerinin temsilcilerini tutuklamasıyla mutabakat ve meşveret geleneğini bir kenara atıp bu dengelerin hepsini dağıtarak bu geleneği de kopardı... İşte sorun da burada başlıyor? Prens Muhammed Bin Salman´ın aklındaki modernleşme projesi için belki de bu dayanaklardan kurtulması gerekiyordu. Ancak, ?bu dayanakların yerini ne alacak? sorusu halen cevapsızdır. Bu iki dayanağın sökülmeye başlaması ve Prens Muhammed Bin Salman´ın İran ve bölgede yükselen Şii dalgasını frenlemek için Sünni Arap rejimleri üzerinde bir Suudi hegemonyası kurmak projesindeki fiyasko ve iflaslar şiddetli bir karşı tepki ve toplumsal kargaşa olasılığını güçlendirmektedir. Böyle bir olasılık karşısında, Prens Muhammed Bin Salman´ın krallıkta birlik sağlayarak gücünü pekişmek için Trump yönetiminin de desteğiyle, doğrudan İran ile bir savaşı göze alması durumunda, Lübnan, Gazze dâhil tüm Ortadoğu´yu yutacak bir ateşin içine atabilir. Daha kısa bir zaman önce, Suudi Arabistan saray darbesi öncesi Trump´ın damadı Jared Kushner, Riyad´a gidip Prens Muhammed Bin Salman´ın birkaç gün misafiri olmuştu!... Prens Muhammed Bin Salman´ın, İran´a karşı tutumunun arkasında Trump yönetiminin ve hatta bizzat Trump´ın olmadığını söylemek sanırım fazlaca bir saflık olur! Zaten İran uzun yıllar ABD´nin şer eksenlerinden birisiydi. Daha yeni, 2013 yılında ABD İsrail´le veya İsrail´siz, eğer İran´ın nükleer programı nedeniyle anlaşma olmasaydı az kalsın İran´ı vuracaktı. O zamanlar böylesi bir harekâtta İran´ın muhtemel bir füze saldırısına karşı Kürecik ve İncirlik´e Patriotlar da bu maksatla getirilmişti.(Hoş, o zamanlar bu füzeler sanki Suriye´ye karşı konuşlanmış gibi kamuoyunda bir algı oluşturuldu ya, neyse!) Suriye ve Irak´ta tarihi mağlubiyeti tatmakta olan Suudi Arabistan´ın başını çektiği ABD destekli Sünni blok öyle görünüyor ki yeni bir hedef tahtası aramaktadır. Bu hedef tahtasının da eskiden olduğu gibi İran olduğunu tahmin etmek için müneccim olmaya da gerek yok? Daha yeni Mayıs 2017´de ABD Başkanı Trump´ın yaptığı Riyad ziyaretinde, Suudi Arabistan ile 100 milyar dolarlık silah antlaşmasının imzalamıştı. Bu anlaşmaya göre Suudi Arabistan´a satılacak silah tutarı önümüzdeki 10 yılda 350 milyar dolara ulaşacak. Bu silahların kime karşı kullanılacağını zannediyorsunuz ki! Bu anlaşmaya İsrail´in de neden sessiz kaldığını zannediyorsunuz ki! Ancak bu sefer günümüzde yaşadığımız gibi bir vekâlet savaşı değil, tüm Ortadoğu´yu kapsayacak arkasında ABD ve Mısır´ın bulunduğu Suudi Arabistan ile arkasında Rusya ve Suriye´nin bulunduğu İran´ın yer alacağı bir Sünni ? Şii savaşı yaşanabilir?