Osman Aydoğan


Politikanın bir başka araçla devamı olarak ?´Terör´´


Güvenlik politikaları ile ilgili olarak 20´inci yüzyılın son yarısından bu yana yaşanan gelişmeler bu alandaki son 500 yıllık gelişmelerden daha fazla olarak jeopolitik düşünceyi ve uluslararası ilişkileri etkilemiştir. Westfalya Barışı´ndan (1648) beri diplomasi kendisini devletler arası ilişkilerin düzenlemesine ve kendi ülkesinin gücünün genişlemesine konsantre olmuştur. Bu anlamda ?diplomasi?, ?askerî güç? ve ?coğrafya? bir bütünlük teşkil etmiş, müzakereleri temel alan diplomasinin sınırları ?imkânların sanatı?na kadar uzanmış, ?savaş? da ?diplomasinin başka araçlarla devamı? olarak öngörülmüştür. Klasik jeopolitik düşüncede jeopolitiğin ana faktörleri olan ?coğrafya?, ?mekân?, ?ulus devlet? ve ?politika? ilişkisinde çatışma araçları da bu faktörler tarafından belirlenmiş, şekillenmiş ve ?savaş? da politikanın başka araçlarla devamı olan bir ?çatışma şekli? olarak görülmüştür. Modern jeopolitik konseptte ise ?savaş?, klasik jeopolitik konseptte olduğu gibi sadece ?politikanın başka araçlarla devamı? olarak görülmemiş, araç olarak savaş yerine ?ekonomi?, ?kültür? ve ?postmodern genel kurallar? yerleştirilmiş ve ?globalleşme? de bu araçların yasal zeminini, ?´terörizm´´ ise görünmeyen yüzünü oluşturmuşlardır. Bu şekilde artık kriz ve çatışmaların önlenmesinde Clausewitz´in ifadesindeki ?politikanın başka araçlarla devamı? şeklindeki bir zafer de artık söz konusu değildir. 21´inci yüzyıldaki çatışmalar; askerî harekâtla rakibin silahlı gücünü imha etmek yerine, bilakis istikrarsızlık, bölünme ve göç yoluyla hedef toplumu rahatsız etme amacını güden ve küçük guruplar tarafından icra edilen harekâtla karşımıza çıkmaktadırlar. Böyle bir çatışmada hedef de rakibin silahlı kuvvetlerinin imhası olmayıp bilakis rakibin politik davranışının değiştirilmesi olmaktadır. Günümüzde bariz bir şekilde stratejik önemli bölgelerde yeni pazarlar, ikmal yolları ve ham madde kaynaklarına giriş amacıyla büyük ekonomik bloklar, politik ağırlık merkezleri ve dünya çapında hareket eden devletsel ve devletsel olmayan aktörler arasında, içinde en modern silah teknolojilerinin ve askerî araçların kullanıldığı ekonomik kaynaklı rekabet ve çatışma yaşanmaktadır. Böylesi bir çatışmada bir devletin coğrafi alanına klasik anlamda bir taarruz artık günümüzde söz konusu değildir. Böyle bir bölgesel taarruz yerine devletin sistemine, toplumuna, kuruluşlarının işleyişine ve vatandaşlarının hakkına, hukukuna ve refahına yönelik bir taarruz söz konusu olmaktadır. Böyle bir çatışmada ?savaşanlar? ile ?savaşmayanlar? arasında fark kalmamakta, klasik anlamda ?cephe? de bulunmamaktadır.