Osman Aydoğan


Ortadoğu neden bu haldedir?


Hâr içinde biten gonca güle minnet eylemem

Arabi Farisi bilmem, dile minnet eylemem
Sırat-i müstakim üzre gözetirim Rahîm´i
iblisin talim ettiği yola minnet eylemem.

Bir acaip derde düştüm herkes gider kârına
Bugün buldum bugün yerim, Hak kerimdir yarına
Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına
Rızkımı veren Huda´dır kula minnet eylemem.

Oy Nesimi, can Nesimi ol Ganî mihmân iken
Yarın şefaatlerim Ahmed-i Muhtar iken
Cümlenin rızkını veren ol Ganî settar iken
Yeryüzünün halifesi hünkâra minnet eylemem.

Sırat-i müstakim: Doğru yol, dosdoğru yol.
Hâr: Diken.
Rahîm: Kur´an´da geçen Allah´ın 99 adından biridir. Bağışlayıcı, sevdiklerine ve müminlere âhirette merhamet eden, onları koruyan, onlara acıyan demektir.
Ganî: Kur´an´da geçen Allah´ın 99 adından biridir, çok zengin, hiçbir şeye muhtaç olmayan demektir.
Mihmân: Gönül misafiri.
Ahmed-i Muhtar: Hz. Muhammed´in güzel isimlerinden birisidir.
Settar: Allah´ın isimlerinden olup "ayıpları örten" anlamındadır.

Yukarıdaki şiirin ismi ?´Minnet Eylemem´´dir ve Kul Nesimî´ye aittir. 
( XIV. yüzyılda Bağdat´ta doğmuş, Halep´te derisi yüzülerek öldürülmüş tasavvuf şairi Seyyid Nesimî ile XVII. yüzyılda yaşadığı sanılan Kul Nesimî´yi birbirine karıştırmamak gerekir. Asıl adı Ali olan Kul Nesimi´nin yaşamı pek bilinmiyor.)

Ortadoğu bu hâldedir çünkü Ortadoğu halkı Kul Nesimî´nin aksine dile ve dine minneti olanların arasında kahrolmuşlardır, iblisin talim ettiği yollarda iblislerden dar olmuşlardır, kula minnetli harislerden har olmuşlardır, yeryüzü halifesi hünkâra tabilerden düçar olmuşlardır, rahimi, hüdayı, settarı, rezzakı dilde sakız, gönülde nakıs edenlerden bizar olmuşlardır.

Ortadoğu bu hâldedir çünkü kendisine doğru yolu gösteren kendi insanlarını anlamamışlardır. Eğer anlasaydı Ortadoğu insanı gerçek dinlerini ve anlasaydı Kul Nesimi´yi, Seyyid Nesimî´yi, Yunus Emre´yi, Mevlânâ´yı, Şems-i Tebrizi´yi, Hayyam´ı, Şirazlı Şadi´yi, Hafız´ı, İbni Sina´yı, İbni Rüşd´ü, İbni Haldun´u, Hallac-ı Mansur´u, Cüneyd-i Bağdadî´yi, Beyazıt-i Bistami´yi, Firdevsî´yi, Ali Şir Nevai´yi, Babürşah´ı, Şehriyar´ı, Bahtiyar Vahapzade´yi, Ahmet Yesevi´yi, Hacı Bektaşi Veli´yi, Muhyiddin İbn-i Arabî´yi, İmam-ı Rabbanî´yi, İmam Azam Ebu Hanife´yi ve hatta yüzeysel değil de tam derinliği ile İmam-ı Gazalî´yi anlasalardı ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk´ü bilselerdi ve anlasalardı bu hâle düşmezlerdi, iblisin talim ettiği yollarda iblislerden dar olmazlardı, kula minnetli harislerden har olmazlardı, yeryüzü halifesi hünkâra tabilerden düçar olmazlardı, rahimi, hüdayı, settarı, rezzakı dilde sakız, gönülde nakıs edenlerden bizar olmazlardı