Mevlânâ Celaleddin Rumi Mesnevi´sinde İbrâhim bin Ethem´in geniş bir şekilde hikâyesini, menkıbesini anlatır ve onu ?mânalar denizinin yüzücüleri? olarak nitelendirdiği Bâyezîd-i Bistâmî, Cüneyd-i Bağdâdî gibi sûfîlerle birlikte anar.
Yunus Emre de şiirlerinde bahseder. Yunus Emre;
?´Hor bakma sen toprağa,
Toprakta neler yatur
Kani bunca evliya,
Yüzbin Peygamber yatur. ?´
diye başladığı ?´Hor bakma sen toprağa´´ isimli şiirinde İbrâhim bin Ethem´i şu şekilde yâd eder:
?´İğnesin suya atan,
Balıklara getirten
Tacın tahtın terkeden,
İbrahim Ethem yatur.?´
Bu iğne hikâyesini Evliya Çelebi de ´´Seyahatnâme´´sinde şu şekilde bahseder:
İbrâhim bin Ethem bir gün deniz kenarında oturmuş, elbisesini yamıyordu. Beldenin valisi yanındakilerle birlikte oradan geçerken İbrâhim bin Ethem´in başında durur. Vali onu seyrederken şöyle düşünür: ?Bak şu dünün hükümdarına! Böyle yapmakla eline ne geçti?? İbrâhim bin Ethem, valinin aklından geçenleri anlar. Kaldırıp iğnesini denize fırlatır. Sonra; ?Balıklar iğnemi getirin? deyince, bir balık, ağzında İbrahim Ethem´in denize attığı iğneyi getirir. İbrâhim bin Ethem, iğneyi balığın ağzından aldıktan sonra valiye döner: ?Elime bu iğne geçti? buyurur. ?Yâni, ben Allahü teâlâdan gayrı olanları bırakıp, bütün varlığımla O´na döndüğüm için, bu balıkları bana hizmetçi etti ve bana bu kerameti verdi? demek ister.
İbrâhim bin Ethem´ın sultanlığını bırakması şu şekilde gelişir:
Belh Sultanı Ethem, oğlu İbrâhim´in üzerine titrer âdeta. Önüne kırk altın kalkanlı fedai koyar, ardına kırk altın gürzlü cengâver takar. Geçtiği yer panayır kesilir, tuğlar, ziller, davullar... Saray´da ziyâfet eksik olmaz. İşte akça pilavların, kızarmış etlerin, serin şerbetlerin koşuşturulduğu gecelerden birinde kimsenin tanımadığı bir zat çıkagelir, oturur sofraya. Muhafızlar tutulup kalır, mani olamazlar