Osman Aydoğan


O´nu sevenleri sevenlerden biri -3-


Mevlânâ Celaleddin Rumi Mesnevi´sinde İbrâhim bin Ethem´in geniş bir şekilde hikâyesini, menkıbesini anlatır ve onu ?mânalar denizinin yüzücüleri? olarak nitelendirdiği Bâyezîd-i Bistâmî, Cüneyd-i Bağdâdî gibi sûfîlerle birlikte anar.

Yunus Emre de şiirlerinde bahseder. Yunus Emre;

?´Hor bakma sen toprağa,

Toprakta neler yatur

Kani bunca evliya,

Yüzbin Peygamber yatur. ?´

diye başladığı ?´Hor bakma sen toprağa´´ isimli şiirinde İbrâhim bin Ethem´i şu şekilde yâd eder:

?´İğnesin suya atan,

Balıklara getirten

Tacın tahtın terkeden,

İbrahim Ethem yatur.?´

Bu iğne hikâyesini Evliya Çelebi de ´´Seyahatnâme´´sinde şu şekilde bahseder:

İbrâhim bin Ethem bir gün deniz kenarında oturmuş, elbisesini yamıyordu. Beldenin valisi yanındakilerle birlikte oradan geçerken İbrâhim bin Ethem´in başında durur. Vali onu seyrederken şöyle düşünür: ?Bak şu dünün hükümdarına! Böyle yapmakla eline ne geçti?? İbrâhim bin Ethem, valinin aklından geçenleri anlar. Kaldırıp iğnesini denize fırlatır. Sonra; ?Balıklar iğnemi getirin? deyince, bir balık, ağzında İbrahim Ethem´in denize attığı iğneyi getirir. İbrâhim bin Ethem, iğneyi balığın ağzından aldıktan sonra valiye döner: ?Elime bu iğne geçti? buyurur. ?Yâni, ben Allahü teâlâdan gayrı olanları bırakıp, bütün varlığımla O´na döndüğüm için, bu balıkları bana hizmetçi etti ve bana bu kerameti verdi? demek ister.

İbrâhim bin Ethem´ın sultanlığını bırakması şu şekilde gelişir:

Belh Sultanı Ethem, oğlu İbrâhim´in üzerine titrer âdeta. Önüne kırk altın kalkanlı fedai koyar, ardına kırk altın gürzlü cengâver takar. Geçtiği yer panayır kesilir, tuğlar, ziller, davullar... Saray´da ziyâfet eksik olmaz. İşte akça pilavların, kızarmış etlerin, serin şerbetlerin koşuşturulduğu gecelerden birinde kimsenin tanımadığı bir zat çıkagelir, oturur sofraya. Muhafızlar tutulup kalır, mani olamazlar