Osman Aydoğan


O´nu sevenleri sevenlerden biri -2-


Şimdi Afganistan sınırları içindedir.) İbrâhim bin Ethem´in babası da Belh Sultanı, padişahı idi fakat o unutuldu gitti. Babasının yerine sultan olduktan sonra oğlu İbrâhim tahtından, padişahlıktan vazgeçti. Ancak onu -unutulmak bir tarafa- dünya tanıdı, bildi. Aslında İbrâhim bin Ethem´in hikâyesi tahtını bırakıp zühtü (her türlü zevke karşı koyarak kendini ibadete veren) ve derviş olmayı seçen prensin hikâyesidir. Öyle bizlere anlatılan ?´Ferrarisini satan bilge´´ gibi maddeci değildir. (Bu sözde bilge Ferrarisini bir hayır kurumuna bağışlamıyor, ?´satıyor´´, yani maddeden vazgeçmiyor, maddeyi maddeye -paraya- çeviriyor.) Oysa. İbrâhim bin Ethem tahtını bırakıp, ondan feragat edip zühtü ve derviş olmayı seçiyor.

Leigh Hunt´un şiirinde bahsettiği melek ise Cebrâil´dir. Leigh Hunt´un şiirine konu olan olayı şu şekilde cereyan eder: İbrâhim bin Ethem buyurdu ki, "Bir gece rü´yâmda, elinde bir defter olduğu halde "Cebrâil´in (a.s.) yeryüzüne inmekte olduğunu gördüm. ´´Burada ne yapacaksın?´´ diye sordum. Cebrâil (a.s.); ´´Bu deftere Allahü teâlânın dostları kim ise onların isimlerini yazacağım´´ diye buyurdu. ´´Peki beni de yazacak mısınız?´´ diye sordum. Cebrâil (a.s.); ´´Sen, o dostlardan birisi değilsin ki´´ diye buyurdu. ´´İyi ama ben o dostların dostuyum´´ dedim. Bundan sonra Cebrâil (a.s.) biraz düşündü ve ´´Şimdi ´ilk önce İbrâhîm´in ismini kaydet´ diye bir ferman geldi´´ diye buyurdu.

İbrahim bin Ethem´in hikâyesi Türk tasavvuf dünyasını da derinden etkiler... Adına şiirler, menkibeler yazılır...