Osman Aydoğan


Nalıncı Memi Dede (1)


Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Nalıncı Memi Dede´den şöyle söz eder: Nalıncı Memi Dede, Bergamalı?dır. Unkapanı Araplar Camii karşısında bir dükkânda nalıncılık yapar. Ölümünden sonra da bu dükkân, nalıncılık işinden başka bir iş kullanılamaz. Abdi Çelebi, hayatında eline keser almadığı halde bu dükkâna girince nasıl olduğunu anlayamadan usta bir nalıncı oluvermiştir. O tarihte Unkapanı´nda büyük bir yangın çıkar. Binalar ahşap olduğundan toptan yanar. Hatta benim evim de o yangında çok büyük zarar görmüştü. Ama Nalıncı Dede´nin dükkânı tahtadan yapılmış olduğu halde, ortada sapasağlam kalmış, herkesi şaşkına çevirmişti. Üstelik yangın sırasında Nalıncı Hüseyin dükkânda çalışmaktaydı. ?Her taraf yanıyor, kaç da canını kurtar!? dediklerinde: ?Burası, benim dedemin dükkanıdır. Beraber yanarım, yine çıkmam ?, diyerek ateş içinde kalır. Gerçekten yangın biter ama bu dükkân yanmaz. Zamanla buranın değeri artar. Küpeli denilen bir Yahudi, dükkan sahibine birkaç akçe fazla vererek Hüseyin Çelebi?yi dükkandan attırır. Bir gün kepenkleri açarken dengesini kaybeder, başı üzerine düşerek ölür. Yani o dükkânı nalıncılık haricinde kullanmak hiç kimseye nasip olmaz. Anlatılır ki: Memi Dede, öldüğü gece Sultan III. Murad?ın rüyasına girer ve şöyle seslenir: ?´Cenaze namazımı Fatih Camii´nde kılmaya hazırlan. Beni evimde toprağa ver. Üzerime bir türbe, yanıma bir tekke ve bir çeşme yaptır. Dünyadan elli sene su içtim.? Memi Dede, gerçekten evinin olduğu yere gömülür. Gereken yapılır. (Evliya Çelebi ? Seyahatname´sinden) Sultan III. Murad?ın rüyasından sona olanların ayrıntısını pek çoğumuz okumamıza, bilmemize rağmen Evliya Çelebi´nin anlattığı bu önceki vakayı pek bilmeyiz. Bundan sonrasını bilmenize rağmen, en azından bilmeyen okuyucular için ben yine de anlatayım? Nalıncı Memi Dede´nin hikâyesi şöyle: Sultan III. Murad Han yukarıda bahsedilen rüyayı gördüğü günün sabahı, bir anlam veremediği bu rüya dolayısıyla tuhaf bir hal içindedir. Vezir- i âzam Siyavuş Paşa padişahın bu halini görünce merak eder ve sorar: ?Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?? Padişah: ?Akşam garip bir rüya gördüm.? der. Vezir: ?Hayırdır inşaallah efendim!?? Sultan Murad Han: ?Hayır mı, şerr mi öğreneceğiz inşaallah!. ? Vezir: ?Nasıl yani?? diye sorar. Padişah vezire: ?Hazırlan, dışarı çıkıyoruz. ? Tebdil-i kıyafet ederek iki molla kılığında çıkarlar yola. Sultan Murad hâlâ gördüğü rüyanın tesirindedir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt´a çıkar, döner Vefa´ya, Zeyrek´ten aşağıya inip Unkapanı civarında durur. Etrafına dikkatle bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar. Tebdil-i kıyafet içindeki Padişah çaktırmadan oradakilere sorar: ?Kimdir bu yerde yatan?? Ahali: ?Aman hocam hiç bulaşma, ayyaşın sefilin biri iste!? Padişah: ?Nerden biliyorsunuz öyle olduğunu?? Ahaliden biri atılır: ?Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuzdu.? Bir başkası ayrıntıya girer: ?Biliyor musunuz, aslında iyi sanatkârdı. Nalının hasını yapardı. Ancak kazandıklarını içkiye, fuhşa harcardı. Hem şişe şişe şarap taşırdı evine? Hem de nerde namlı, mimli kadın varsa takardı peşine ve evine götürürdü.? Ahali içinde yaşlı biri oldukça öfkelidir ve söze karışır: ?İsterseniz komşulara sorun bakalım, onu bir cemaatte gören olmuş mu?? Bunları anlattıktan sonra mahalleli döner ardını çekip gider. Bizim tebdil-i kıyafet mollalar kalırlar cenazenin başında tek başına? Tam vezir de toparlanıyordur ki, Sultan Murad onun yolunu keser: ?Dur vezir nereye?? der.