Osman Aydoğan


MİHRİBAN...


´´Mihriban´´ın yazarı Abdurrahim Karakoç 7 Nisan 1932 yılında Kahramanmaraş´ta doğar, 7 Haziran 2012 yılında ise Ankara´da vefat eder. Mezarı Ankara´da Keçiören Bağlum´dadır. Günümüzde artık kimse Divan Şiiri yazmıyor. Abdurrahim Karakoç ise gerçek anlamda taşra bilincini aşmış Halk Şiirinin hece vezninin en iyi kullanan son söz yazarı idi. Dün Abdurrahim Karakoç´un vefat yıldönümü idi... Bugünkü gazetelere baktım, haberlere baktım, ona ait bir anma etkinliği, bir hatırlama, bir vefa belirtisi aradım... Heyhaattt.. Ne gezer.. Varsa yoksa Arda Turan ve Deniz Seki... Tamam, siyasi görüşünü beğenmeyebilirsiniz ama o en azından ´´Mihriban´´ın yazarı idi... Hoş, kendi fikirdaşları da anmadı ya... Neyse!... Kimse anmasa da ben anmasam olmaz diye düşünüyorum... Abdurrahim Karakoç´u ölümsüz eseri ´´Mihriban´´ ile anmak istiyorum... ´´Mihriban´´; 1960 yılında yaşadığı ölümsüz aşkı kelimelerle ebedi kılan Abdurrahim Karakoç´un gerçek adını gizleyip, Mihriban diye seslendiği o güzel Anadolu kızının hikâyesinin adıdır... Mihriban aşkı en iyi anlatan Türkçe şiirlerden birisidir... Aşkın en saf, en yalın, en temiz, en büyük halini anlatır? Şiirde geçen dizelerdi: "Lambada titreyen alev üşüyor", "Kar koysan köz olur aşkın külüne", "Her nesnenin bir bitimi var ama aşka hudut çizilmiyor", "Yar deyince kalem elden düşüyor´´. Bu nasıl bir aşk ki; lambadaki alev bile üşüyüp tir tir titriyor, aşkın külüne kar bile koyduğunda köz oluyor, her nesnenin bir bitimi var ama aşka hudut çizilmiyor ve yar deyince kalem elden düşüyor. Aşkı kalem tarif edemiyor ama Abdurrahim Karakoç tarif etmiş işte! Bu şiirin hikâyesi de şöyledir: Köyde düğün olacaktır, civardan misafirler gelmeye başlamıştır. Genç Abdurrahim köyünde bir genç kız görür, ailesiyle komşunun düğününe gelen misafir kızdır. Tanışmak nasip olur, şefkatli, merhametli, muhabbetli, güler yüzlü, yumuşak huylu manasında ki ´´Mihriban´´dır bu. Misafirlikleri ilerledikçe aşk da ilerler. Bir sabah Abdurrahim kalkar ve Mihriban adını koyduğu sevdalısını görmeye gider, gider ki misafirler gitmiştir. Abdurrahim´in dünyası değişmiş, hayat manasızlaşmış, aşk acısı yüreğini yakmıştır. Bu halini gören ailesi kızı bulmak için Maraş´a gider, uzun aramadan sonra kızın ailesini bulur ve kızı isterler. Önce ´´kız küçük´´ derler, bahane bulurlar, bakarlar ki Abdurrahim´in ailesi ısrarcıdır, gerçeği söylerler: ?Kız nişanlıdır.?. Ailesinin halinden olumsuzluğu sezen Abdurrahim kızın nişanlı olduğunu duyunca da: ?Bir daha bu evde ismi anılmayacak ve konusu geçmeyecek.? der. Yedi yıl sonra aşk ateşinin sönmediği anlaşılmıştır. Sarı saçlarına deli gönlümü Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban Ayrılıktan zor belleme ölümü Görmeyince sezilmiyor Mihriban Yar, deyince kalem elden düşüyor Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor Lambada titreyen alev üşüyor Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban Önce naz sonra söz ve sonra hile Sevilen seveni düşürür dile Seneler asırlar değişse bile Eski töre bozulmuyor Mihriban Tabiplerde ilaç yoktur yarama Aşk değince ötesini arama Her nesnenin bir bitimi var ama Aşka hudut çizilmiyor Mihriban Boşa bağlanmış bülbül gülüne Kar koysan köz olur aşkın külüne Şaştım kara bahtım tahammülüne Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban Tarife sığmıyor aşkın anlamı Ancak çeken bilir bu derdi gamı Bir kördüğüm baştan sona tamamı Çözemedim çözülmüyor Mihriban