Osman Aydoğan


Melankoli -2-


Verecek çok cevabım vardı ama susmuştum ben, başımı öne eğerek, gözlerimi yere dikerek susmuştum ben. Söyleyememiştim Şehriyar´a, Asaf Hâled gibi kendi Nirvana´mda saadet zirvesine erebildiğim anda dâhi hiç içimin rahat olmadığını hiç? Burada dağların zirvesinde dağlarla bir olup bütünleştiğimde, Kuantum düşüncesinin ana fikri olan ??gözlemleyenle gözlemlenenin birliğine´´ eriştiğimde bile içimde hâlâ tarifi bir mümkünsüz sessiz sedasız bir hüzün olduğunu? Yine Asaf Hâled´in ?´Nûrisiyah´´ isimli şiirinde olduğu gibi ?´sebepsiz hüznün hocam´´ olduğunu söyleyememiştim Şehriyar´a... O günler çoook, çok gerilerde kaldı artık... Kaldı ama sadece ben mi, bizler zaten hep sebepsiz hüzünlenenler ülkesiydik? Ve sebepsiz hüzün de hocamızdı bizim... Ve bizlere de hüzün hep mutluluk verirdi? Ve hüzün hiç peşimizi bırakmazdı bizim... Hüzün bir kedinin kuyruğu gibi hep bizimle beraber gelirdi biz nereye gidersek gidelim... Tacik asıllı, ABD vatandaşı Khaled (Halid) Hosseini´nin "Uçurtma Avcısı" (Everest Yayınları, 2004) isimli romanında geçerdi: "Gerçekle yaralanmak, bir yalanla oyalanmaktan daha iyidir." Bir gerçekle yaralandığımızdan mıdır yoksa bir yalanla oyalandığımızdan mıdır bu sebepsiz hüzünlerimiz, nedensiz kederlerimiz? Erotik edebiyatın pirlerinden Anais Nin´in bir yazısınında şöyle yazardı: "Aşk asla eceliyle ölmez. Kaynağını beslemeyi bilmediğimiz için ölür. Körlükten, hatalardan ve ihanetlerden ölür. Hastalanarak ve yaralanarak ölür? yorularak, solarak, matlaşarak ölür." Anais Nin´in söylediği gibi bu kültürde, bu coğrafyada, bu topraklarda bir türlü aşkı beslemeyi bilmeyişimiz nedeniyle miydi bu sebepsiz kederlerimiz, nedensiz hüzünlerimiz?