Osman Aydoğan


Ludwig Wittgenstein ve ‘’Tractatus Logico-Philosophicus’’

 Oruç Aruoba’yı anlatırken, dili felsefenin merkezine oturtan 20. yüzyılın


Ludwig Wittgenstein ve ‘’Tractatus Logico-Philosophicus’’

 Oruç Aruoba’yı anlatırken, dili felsefenin merkezine oturtan 20. yüzyılın en önemli filozoflarından olan Ludwig Wittgenstein’ın tek eseri olan ‘’Tractatus Logico-Philosophicus’’ (YKY, 1996)’u Almancasından Oruç Aruoba’nın çevirdiğini yazmıştım… 

Hem Wittgenstein’ı hem de onun tek eseri ‘’Tractatus’’u anmışken Wittgenstein’ı ve ‘’Tractatus’’u artık yazmasam, anlatmasam olmazdı… Bu aynı zamanda Oruç Aruoba’nın bize bir nasıl eser kazandırdığını anlamamız için de önemliydi…

Şimdi gelelim konumuza… Önce yazarını, sonra da eserini anlatmak istiyorum:

Ludwig Wittgenstein

Tam adı: Ludwig Josef Johann Wittgenstein’dır (26 Nisan 1889-29 Nisan 1951) Avusturyalıdır. Dili felsefenin merkezine oturtan 20. yüzyılın en önemli filozoflarındandır. Kişinin ve toplumun düşünce ufkunu dilin sınırları ile belirlediğini iddia eder… Mantık ve dil felsefesi konularında yaptığı çalışmalarla modern felsefeye önemli katkılarda bulunur… Ölümünden sonra, defterlerinden, makalelerinden ve ders notlarından seçilmiş birçok yazısı yayınlanmış olmasına rağmen, hayatı boyunca yayınladığı tek kitap, 1921'de Cambridge'de Bertrand Russell'in gözetimi altında bir öğrenciyken yayınlanan ‘’Tractatus logico-philosophicus’’ isimli eseridir. (Türkçede; Tractatus logico-philosophicus, Ludwig Wittgenstein, çeviri: Oruç Aruoba, YKY, İstanbul 1996) (Tractatus Logico-Philosophicus, Ludwig Wittgenstein, Metis Yayınları, 2008)

Kendisine doktorasını sağlayan Tractatus'un yayınlanmasıyla felsefenin bütün problemlerini çözdüğüne inanır, çalışmalarını bırakır ve ilkokul öğretmenliği, bir manastırda bahçıvanlık ve kızkardeşinin Viyana'daki evinin mimarlığı gibi çeşitli işlerle ilgilenir.

Daha sonra, 1929'da, Cambridge'e dönerek bir öğretim görevi üstlenir ve daha önceki çalışmalarını gözden geçirir.

Verdiği unutulmaz konferanslardan birinde, Karl Popper'i uzun bir maşayla tehdit eder.

Birinci Dünya Savaşı sırasında en tehlikeli görevlere gönüllü olarak katılır. Korkunun, dünya üzerindeki varlığımız hakkında yanlış düşünmemizden kaynaklandığı inancındadır. Siperlerde Tolstoy'u, Schopenhauer'ı ve Nietzsche'yi okur.

Norveç'te tek başına iki yıl yaşama kararından sonra onu caydırmaya çalışan Russell'a, ‘’akıllı insanlarla konuşarak akıl fuhuşu yaptığı’’ karşılığını verir. "Orada karanlıklar içinde kalacağını söyledim," diye anlatıyor Russell, O da bana ‘’ışıktan nefret ettiğini’’ söyledi. Bunun üzerine, ona ‘’deli olduğunu’’ söyledim, o da bana: ‘’Tanrı beni zihin sağlığından korusun!’' diyerek karşılık verdi diye anlatır Russell.

Ölümünden sonra yayınlanan ikinci şaheseri ''Felsefî Soruşturmalar'' ile zirvesine ulaştığı yeni bir felsefî yöntem ve lisan anlayışı geliştirir. (Felsefi Soruşturmalar, Metis Yayınları, 2007)

İngiliz yönetmen Derek Jarman tarafından Ludwig Wittgenstein’ı anlatan ‘’Wittgenstein’’ isimli bir filmi yapılmıştır. İrlanda asıllı İngiliz edebiyatçı ve yazar Terry Eagleton, ‘’Azizler ve Âlimler’’ adlı romanında (Agora Kitaplığı, İstanbul, 2003) Wittgenstein'ı karakter olarak canlandırır ve romanda Bertrand Russell ile olan tartışmalarına yer verir. Wittgenstein’i en iyi anlatan Ray Monk’un ‘’Wittgenstein, Dâhinin Görevi’’ isimli 848 sayfalık biyografik eseridir. (‘’Wittgenstein, Dâhinin Görevi’’, Ray Monk, Kabalcı Yayınevi, 2005)

Wittgenstein’in görüşleri

Bütün felsefe problemlerini bir dil problemine indirgeyen Wittgenstein'ın düşüncesinin merkezinde, dilin kapsamını ve sınırlarını belirleme problemi vardır. Ona göre, dili kullanma, dili anlama, insanları başka varlıklardan ayıran biricik şey, insan yaşamının özünü oluşturan dokudur.

Wittgenstein bu bağlamda iki temel sorunun gündeme geldiğini söyler: Dilin dünyayla olan ilişkisi nedir? Dilin düşünceyle olan ilişkisi neden meydana gelir?

Wittgenstein bilginin temelinde mantığın olduğunu ve bilginin sınırlarını da yine mantığın belirlediğini söyler. Wittgenstein’nın esas görüşü şudur: “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.”

Wittgenstein’in dil üzerine diğer görüşleri de şu şekildedir;

"Dil, yalnızca taşıt değil, aynı zamanda şofördür."

"Dil, yollardan oluşan bir labirenttir. Bir yönden geldiğinde yolunu bilmektesindir; aynı yere başka bir yönden geldiğindeyse yolunu kaybetmişsindir artık."

"Dil dünyayı resmeder."

Çevresine verdiği şu tavsiyeler unutulmaz;

‘’Bir başkasının derinlikleriyle sakın oynama!"

"İnsan, kafasının içini boş şeylerle doldurmamalı."

‘’Felsefe alanında yarışı kazanan, en yavaş koşmasını becerebilen kişidir. Ya da: Varış noktasına en son ulaşan kişidir. Filozofların birbirlerini şöyle selamlamaları gerekir: `Ağırdan al!' "

‘’Felsefe üzerinde çalışmak, insanın öncelikle kendi üzerinde çalışması anlamına gelir. İnsan hangi noktaya erişmişse, ancak o düzeyde yazabilir.’’

‘’Kendi yaşamını düşünmek ya da düşünmeye çalışmak, mantık problemlerini çözmekten hem daha zor, hem daha dürüst bir davranıştır. Bir insan bile olamadıktan sonra, mantıkçı olmak neye yarar?"

‘’Ün peşinde koşma özlemi, düşüncenin ölümüdür.’’

Şimdi Wittgenstein’ın tek eseri olan ‘’Tractatus’’u analatabilirim…

Tractatus Logico-Philosophicus

Girişte bahsettiğim gibi Wittgenstein’ın tek eseri olan ‘’Tractatus’’ 1921'de Wittgenstein Cambridge'de Bertrand Russell'in gözetimi altında bir öğrenciyken yayınlanır. Bu eserin başına da Bertrand Russell bir giriş yazısı yazar… 

Bertrand Russell'in Tractatus için yazdığı bu giriş yazısı Tractatus’un bütün orijinal baskılarında bulunurken ne yazık ki Oruç Aruoba’nın çevirisini yaptığı baskılarda bu giriş yazısı yer almaz. Oruç Aruoba’ya göre bunun nedeni de Wittgenstein’ın, Bertrand Russell'in bu giriş yazısını beğenmemiş olmasıdır…

Neyse gelelim Tractatus’a…

Tractatus’u anlatırken felsefî bir kavramı anlatmada tercümenin yetersiz kalacağını düşünerek Wittgenstein’in orijinal Almanca sözlerini de parantez içinde yazdım. Zaten kitap sayfalarının da bir tarafı Türkçe diğer tarafı kitabın orijinal haliyle Almancadır. Almanca bilenler Almancasından takip ederlerse Wittgenstein’i daha iyi özümseyeceklerdir.  

Tractatus, felsefenin belirli bir dönemine son noktayı koyar; filozofun kendine göre bile, felsefe "tükenmiştir" artık. Çünkü "üzerinde konuşulamayan konusunda ‘’susulmalı"dır. Bu ifade Tractatus'ta son cümledir.

Tractatus bu cümleyle biter; "üzerinde konuşulamayan konusunda susulmalı."

Tractatus'un girişindeki cümle de şu şekildedir; "Dünya şeylerden değil, olgulardan oluşur."

Wittgenstein, Tractatus’un önsözüne şöyle başlar;

‘’Bu kitabı belki de bir tek, içinde dilegelen düşünceleri –  ya da benzer düşünceleri – kendisi de zaten bir kez düşünmüş birisi anlayacak.’’ (Dieses Buch wird vielleicht nur der verstehen, der die Gedanken, die darin ausgedrückt sind – oder doch ähnliche Gedanken – schon selbst einmal gedacht hat.)

‘’Kitabın bütün anlamı, şuna benzer bir sözde toplanabilir: Söylenebilir ne varsa, açık söylenebilir; üzerine konuşulmayan konusunda da susmalı.’’ (Man könnte den ganzen Sinn des Buches etwa in die Worte fassen: Was sich überhaupt sagen lässt, lässt sich klar sagen; und wovon man nicht reden kann, darüber muss man schweigen.)

Tractatus’ta Wittgenstein kısaca şunları söyler;

‘’Toplam gerçeklik dünyadır.’’ (Die gesamte Wirklichkeit ist die Welt.)

‘’Olguların tasarımını kurarız.’’ (Wir machen uns das Bilder der Tatsachen.)

‘’Tasarım bir olgudur.’’ (Das Bild ist eine Tatsache.)

‘’Tasarım, gerçekliğin bir taslağıdır.’’ (Das Bild ist ein Modell der Wirklichkeit.)

‘’Olguların mantıksal tasarımı, düşüncedir.’’ (Das logische Bild der Tatsachen ist der Gedanke.)

"Bir olgu bağlamının düşünebilir olması" şu demektir: Biz onun bir tasarımını kurabiliriz. (‘’Ein Sachverhalt ist denkbar’’ heisst: Wir können uns ein Bild von ihm machen.)

‘’Doğru düşüncenin toplamı, dünyanın bir tasarımıdır.’’ (Die Gesamtheit  der wahren Gedanken sind ein Bild der Welt.)

‘’Düşünce, düşündüğü olgu durumunun olanağını içerir.’’ (Der Gedanke enthält die Möglichkeit der Sachlage, die er denkt.)

‘’Düşünülebilir olan, olanaklıdır da.’’ (Was denkbar ist, ist auch möglich.)

 ‘’Mantıksız olan hiçbir şeyi düşünemeyiz, çünkü o zaman mantıksız düşünmemiz gerekirdi.‘’ (Wir können nichts Unlogisches denken, weil wir sonst unlogisches denken müssten.)

‘’Düşünce anlamlı tümcedir.’’ (Der Gedanke ist der sinnvolle Satz.)

‘’Tümcelerin toplamı dildir.’’ (Die Gesamtheit der Sätze ist die Sprache.)

‘‘Dil düşünceyi örter.‘‘ (Die Sprache verkleidet den Gedanken.)

‘‘Bütün felsefe dil eleştirisidir.‘‘ (Alle Philosophie ist Sprachkritik.)

‘‘Düşünülebilir herşey, açık düşünülebilir. Söylenebilir herşey, açık söylenebilir.‘‘ (Alles was überhaupt gedacht werden kann, kann  klar gedacht werden. Alles was sich aussprechen lässt, lässt sich klar aussprechen.)

‘‘Gösterilebilir olan, söylenemez.‘‘ (Was gezeigt werden kann, kann nicht  gesagt werden.)

‘‘Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarını imgeler.‘‘ (Die Grenzen meiner Sprache bedeuten die Grenzen meiner Welt.)

‘‘Düşünemediğimizi, düşünemeyiz; o zaman, düşünemediğimizi söyleyemeyiz de.‘‘ (Was wir nicht denken können, das können wir nicht denken; wir können also auch nicht sagen, was wir nicht denken können.)

‘‘Ben dünyamım.‘‘ (Ich bin meine Welt.) (Der Mikrokosmos) (Bu noktada Wittgenstein; Abderalı Demokritos, Giordano Bruno, Muhyiddin ibn-i Arabî ile aynı safta yer alır.)

‘‘Gördüğümüz her şey başka türlü de olabilirdi.‘‘ (Alles, was wir sehen, könnte auch anders sein.)

‘‘Betimleyebildiğimiz her şey başka türlü de olabilirdi.‘‘ (Alles, was wir überhaupt beschreiben können, könnte auch anders sein.‘‘

‘‘Dünyanın nasıl olduğu değildir gizemli olan; olduğudur.‘‘ (Nicht wie die Welt ist, ist das Mystische, sondern dass sie ist.)

‘‘Gizem yoktur.‘‘ (Das Rätsel gibt es nicht.)

‘‘Bir soru sorulabiliyorsa, yanıtlanabilir de.‘‘ (Wenn sich eine Frage überhaupt stellen lässt, so kann sie auch beantwortet werden.)

‘‘Üzerinde konuşulmayan konusunda susulmalı.‘‘ (Wovon man nicht sprechen kann, darüber muss man schweigen.) Bu cümle Wittgenstein’in Tractatus’taki son cümlesidir, Tractatus bu şekilde biter.

Görüldüğü gibi Tractatus'un tamamı kısa ve öz cümlelerden oluşmuştur. Wittgenstein, bütünüyle işte bu sözlerdedir.

‘‘Üzerinde konuşulmayan konusunda susulmalı.‘‘ Bu söz sıradan bir söz değildir. Günümüzü yaşayınca insan Wittgenstein’i daha iyi anlıyor...