Osman Aydoğan


Kutsal Roma İmparatorluğu


Mustafa Kemal Atatürk, 1923 yılında bir demecinde şöyle der: ?? Osmanlı tarihi, baştan nihayetine kadar hakanların, padişahların, şahısların, en nihayet zümrelerin hal ve hareketini kaydeden bir destandan başka bir şey değildir. Mazinin, asırların elimize tarih diye uzattığı kitabın mahiyeti bundan ibarettir.´´ (Söylev ve Demeçler, c.2, s. 104) Bu tespit aslında bütün ülkeler tarihi, dünya tarihi için de geçerlidir. Ne yazık ki insanoğlu tarih diye sadece padişahların, kralların, hanların, hükümdarların ve şahısların biyografisinden başka bir şey öğrenmedi, öğrenemedi... Bu noktayı aşmak isteyen tarihçilerin bir kısmı da tarihi, ulusların ve uluslararası mücadelenin tarihi olarak incelemeye çalıştılar... Bu da doğru değildi. Tarih, ulusların ve uluslararası mücadelenin tarihi olarak da okunmamalıydı. Bu alan da ´´Uluslarası İlişkiler´´ biliminin konusuydu. Tarih, bir başlangıcı olan, belli bir zamanda başlayan bir süreç de değildi... Tarih ezelden ebede dümdüz uzanan doğrusal bir çizgi de değildi. Peki o zaman neydi tarih? Tarih; bir sürgünü çiçeğe dururken, diğeri meyve veren, bir diğeri ise kurumakta olan ve her budağından sürgün atan salkım saçak bir böğürtlen çalısına benzerdi.. Tarihte bir çağda birden fazla çağ yaşanırdı. Tıpkı bir kainat gibiydi tarih; kainatta da yeni doğan evrenler, gelişen, büyüyen evrenler, artık yaşlanıp da kendi üzerine çöken evrenler olduğu gibi... Gerçekte tarih, devirli bir oluşum sürecinin bilgisiydi. Aslında tarih, bir kıtanın, bir devletin, bir kralın, bir padişahın değil zamanın tarihiydi, zamanın kısa bir tarihiydi... (Zamanın Kısa Tarihi, Stephen Hawking, Alfa Yayıncılık, 2017) Ama en, en, en basitiyle de tarih, egemen güçlerin, hanedanların, kralların, imparatorların kendi halklarının ve başka halkların birikimlerine el koyma ve bu durumu sürekli hale getirmek için izledikleri bir siyasetin de anlatımıydı... İşte tarih, o veya bu şekilde kendi akışı içinde, o zaman denilen büyük nehrin, insandan, doğadan ve daha birçok etkenden oluşan hayhuyu içinde biçimlenen bir süreçti.. İşte bu süreç içerisinde ve bu süreci de anlatırcasına sizlere Bavyera Kralı II. Ludwig´in içinde sarayların, şatoların, aşkın, efsanenin ve derin devletin bulunduğu hazin hikâyesini anlatmak istiyorum.