Osman Aydoğan


Küfretmek istiyorum!

haber programlarını, açık oturumları izleye izleye terbiyem, âdâbım, ahlâkım da bozuluyor!



Küfretmek istiyorum!

Pek TV izlemeyen ben son günlerde hangi kanal olursa olsun haber programlarını, açık oturumları izleye izleye terbiyem, âdâbım, ahlâkım da bozuluyor!

TV’de haberleri, açık oturumları izlerken bu sefer de İranlı sosyolog, düşünür ve yazar Ali Şeriati’nin bir sözü geliyor aklıma: ‘’Sîretsiz sûretlerin vaaz kürsülerini işgal ettiği bir suratsız adamlar zamanındayız. Sîretsizler, sûret-i haktan görünerek suratsızlıklarını gizliyor. Ne utanmaz yüzler gizliyor o meş’um perde.’’

Aklıma bu söz geliyor ama genç arkadaşlarıma bu söz için bir açıklama yapmam gerekiyor: ‘’Sûret’’ biçim, görünüş, kılık anlamına gelen Arapça bir sözcüktür. ‘’Sîret’’ ise iç güzellik, gönül ve kalp güzelliği, derinlik anlamına gelir.

Bu açıklamadan sonra da Ali Şeriati’nin bu sözüne de bir düzeltme yapmam gerekiyor. Ali Şeriati'nin sözünde geçen "sûret-i haktan görünerek" ifadesinin ''suretâ haktan görünerek" olması gerekiyor.  Çünkü "sûret-i haktan görünerek'' dediğimiz zaman, "Hak suretinde" yani "Hak görünümünde" anlamı çıkıyor. Oysa "suretâ haktan görünerek" dendiğinde, doğrudan "görünüşte haktan yana imiş gibi yaparak" anlamına geliyor deyim. Çünkü ‘’suretâ’’ sözcüğü de zahiren, görünüşte anlamına gelir.

Görüldüğü gibi sözün anlamı "görünüşte haktan yana imiş gibi davranarak başka bir amaç gütmek" olduğu için, doğrusu Ali Şeriati’nin söylediği gibi "sûret-i haktan görünmek" değil, "suretâ haktan görünmek"tir. Sanıyorum, ''suretâ haktan görünmek'' deyimi zamanla ''sûret-i haktan'' görünmek olarak bir "galat-ı meşhur" yani ''yaygın kullanılan ve bu nedenle de kabul gören bir yanlış'' olmuş.

Ancak ben, o meş’um perdede vaaz kürsülerini işgal etmiş suretâ haktan görünen sîretsiz sûretleri, o suratsız adamları gördükçe, haberleri dinledikçe ve haberlerin öznelerini düşündükçe de dediğim gibi terbiyem, âdâbım, ahlâkım bozuluyor ve işte o zaman da aklıma şiirler geliyor…

İlk olarak aklıma, Ahmet Arif'in ilk ve tek şiir kitabı olan ''Hasretinden Prangalar Eskittim'' (Metis Yayıncılık, 2008) kitabında yer alan ‘’Diyarbekir Kalesinden Notlar ve Adiloş Bebenin Ninnisi’’ isimli şiirinde geçen şu dizeleri geliyor:

‘’Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır..’’

İkinci olarak da Nazım Hikmet’in pek bilinmeyen bir şiiri aklıma geliyor: ‘’Küfretmek İstiyorum’’ (‘’İlk Şiirler’’, Yapı Kredi Yayınları, 2007, s.165)

Küfretmek istiyorum

Beyaz getrleri, beyaz eldivenleriyle o 
karşımızda
beyaz tırnaklı bir katır gibi dolaşırken
sen
sopa çekmek istiyorsun.
Ben
küfretmek istiyorum.
Kızını, kısrağını, karısını sıradan geçirerek 
rugan iskarpinlerinin 
deliklerine dek…
Küfretmek istiyorum
ona bir an sövmesem
çişi gelmiş çocuk gibi sıkışıyorum.
Neyleyeyim be?
İçimden geliyor bu:
Küfretmek istiyorum...

Moskova, 16 Teşrin-i Evvel, 1922

Haberlere bakıyorum, haberlerin öznelere bakıyorum, vaaz kürsülerini işgal etmiş suretâ haktan görünen sîretsiz sûretlere bakıyorum. ''Bunlar, engerekler ve çıyanlardır, bunlar, aşımıza, ekmeğimize göz koyanlardır..’’ diyorum. Sonra da ''Neyleyeyim be? İçimden geliyor bu: Küfretmek istiyorum...'' diyorum..