Osman Aydoğan


Kadın hakları?


Türk eğitim sisteminin geliştirilmesi konusunda Cumhuriyet Döneminin öncü eğitimcilerinden, Köy Enstitüleri´nin kurulmasında öncülük eden, Türkiye´nin Pedagoji dalında doktora yapan (hem de 1917 yılında Almanya´da Lepzig Üniversitesinde) ilk eğitimcisi olan Dr. Halit Fikret Kanat´ın Türkiye tarihinde ilk kez yazılan iki ciltlik ?´Pedagoji Tarihi´´ (İstanbul, 1930) isimli bir eseri var. Dr. Halit Fikret Kanat ´´Pedagoji Tarihi´´ adlı eserinde şunları yazar: ?Bir emir, ?hakan diyor ki´ şeklinde başlarsa makbul sayılmazdı. ?Hakan ve hatun emrediyor ki´ diye başlarsa makbul olurdu.? ?Hakan yalnız başına yabancı devletlerin elçilerini kabul edemezdi. Elçiler hakan sağda, hatun solda olmak üzere ikisinin karşısına çıkabilirdi. Bundan anlaşılıyor ki halka ait hizmetlerde kadının rolü hakan derecesinde büyüktü.? ?Aile içinde velilik hakkı yalnız babaya değil, her ikisine de aitti.? ?Eski Türklerde harem, peçe ve yaşmak yoktu. Kadın her meclise girebilirdi.? Görüldüğü gibi Müslümanlıktan önceki Türk devletlerinde kadın-erkek eşitliğini vardı. Selçuklu İmparatorluğunda ?´Hatun´´ adı sadece kadın adı değil aynı zamanda da bir unvandı. Selçuklu´da belediye başkanları kadındı ve unvanı da ?´Hatun´´ idi... Kayseri´deki Gevher Nesibe Hatun ismi buradan gelir. Gevher Nesibe Hatun Selçuklu döneminde Kayseri şehrini yönetmişti, şehirde özellikle sağlık alanında birçok yatırımı vardır. Gevher Nesibe Hatun döneminde Kayseri´de yaptırdığı han, hamam, medrese (tıp fakültesi) ve şifahane (hastane) ve birçok eser vardır. Erciyes Üniversitesi bünyesindeki Gevher Nesibe Tıp Fakültesinin ismi de buradan gelir. Ayrıca İslamiyet´in Arap tesirinin az olduğu Hindistan ve Orta Asya bölgelerinde de kadın hükümdarlar oldukça çoktur. Bunlardan bazıları; Delhi Müslüman Türk Devleti Sultanı Raziyye Hatun, Müslüman Mısır tahtında Eyyübi soyundan Melik Salik´in eşi Şecerüd-Dür, İran´ın Kutluk Bölgesi´nde kurulmuş olan Kutluk Deveti´nde Türkan Hatun´dur. Yavuz Sultan Selim´den sonra tamamen Araplaşan Osmanlıda kadın çalışma ve sosyal hayattan tamamen dışlanır. Ne zamanki Osmanlıda çöküş süreci başlar, Osmanlı çöküşün nedenini anlar ve Osmanlı da kız çocuklarının eğitimine ve kadınlara önem vermeye başlar. Tanzimat devrinde kadın eğitimi, devletin genel eğitiminde yer almaya başlar ve 1858´de kız rüşdiyeleri açılır. 1870´de de ?Darülmuallimat? adı altında kız rüşdiyeleri için kadın öğretmenler yetiştiren okullar açılır. 1914´de de kızlara özel Darülfünun açılarak kızlar için en yüksek eğitim kurumu olur. Bunları 1916´da açılan kız liseleri, kız teknik ve kız sanayi mektepleri izler.1917´de Ticaret Okulu Kızlar Şubesi açılır. Türkiye Cumhuriyeti´nin kurulmasından sonra 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu´nun kabul edilmesiyle eğitim tek sistem altında toplanır ve kadınlarla erkeklere eğitimde eşit imkânlar sunulur. 1925 yılında Kıyafet Kanunu ve 1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanun´u ile kadınların yasal statüsü değişir, hem aile içinde hem de bir birey olarak eşit haklar tanınır... Kadınlara 1930´da yerel, 1934´de genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı verilir. Girişte bahsettiğim gibi Arap kültürü ile Türk kültürü arasında sadece kadının statüsü farkı yoktur. Arap kültüründe kadının kendisi de yoktur, ?´adı´´ da yoktur. Arap kültüründe kadın numaralanır, sıralanır. Araplarda kadınlara ad; genellikle doğum sırasına veya fizyolojik görünümlerine göre verilir. Doğum sırasına göre örnekler: Elif: Arap alfabesinin birinci harfi, aynı zamanda Arap rakamlarında bir rakamını ifade eder. Dolayısıyla ilk doğan kız çocuğuna verilen addır. Ancak Araplarda fazla kullanılmaz, daha çok Anadolu´da kullanılır. Bu nedenle Araplarda her zaman ilk doğan kıza Elif adı konmaz, Bazen de Ayşe adını konur, (eve ilk gelen kıza evin iaşe işlerini çekip çevirecek gözüyle bakıldığı için Ayşe adı konulur), bazen aş pişirme beklendiği için Avvaş adı konuşulur. Bazen da ilk doğan kıza ?´Vahide´´ adı verilir. Vahide: Arap rakamlarında ´´bir´´ anlamındadır. Vahid kelimesi ´´ilk´´ olmaktan ziyade ´´tek´´ anlamındadır. Erkeklerde de ´´Vahid´´ olarak kullanılır. Saniye: Sani Arapça iki demektir doğan ikinci kıza Saniye adı verilir (Eski dilde ikinci; cümle içinde örnek fazında vermek gerekirse ´sultan Mahmut-u Sani. Yani ikinci Mahmut´) Tilte: Telat veya selaseden türemedir Türkçede üçüncü demektir. Ailede üçüncü sırada doğan kız çocuğuna verilen isimdir. Bu isim Anadolu´da pek görülmez ama Harran´da Araplarda çok bulunur. Raba: Arapçada dörttür. Rabia dördüncü demektir. Dördüncü sırada doğan kız çocuğuna verilen isimdir. Anadolu´da yaygın bir addır, aynı zamanda geçmişte çile çekmiş bir İslam kadının da adıdır. Hamse: Arapça beş demektir. Beşinci doğan kız çocuğuna verilen isimdir. Bu isim Harran yöresi Arapları dışında Anadolu´da pek bulunmaz. Sitte: Arapça altı demektir. Altıncı doğan kız çocuğuna verilir. Harran´da yaygın bir isimdir. Sabe: Arapça yedi demektir, bu kelime çok değişiklik geçirmiş Sabiha (Sabuha) olmuştur. Yedinci doğan kız çocuğuna verilen isimdir. Araplarda kız çocuklarına bu şekilde isim verilirken Arap kültüründen din adına etkilenen Anadolu insanı ise bu isimleri bilinçsizce kullanır. Zaman olur ilk doğan kız çocuğuna da ´´Rabia´´ ismini verirler. Fizyolojik görünümlerine göre örnekler: Erken doğan prematüre kıza Hadice adı verilir. Hadice Arapçada erken doğmuş prematüre kız anlamına gelir. Çelimsiz ve ufak tefek doğan kızlara Fatma adı verilir, fatm Arapçada süt yanığı, süt kesiği anlamına gelir. Koyu renkli doğan kızlara esmer anlamına gelen Semra adı verilir. Biraz açık renkli ise aydınlık açık anlamına gelen Zehra adı verilir, iyice beyaz ise Beyza adı verilir.