Osman Aydoğan


Kaçış bir kurtuluştur? -2-


Fransız edebiyatının en hüzünlü, en melankolik, en yalnız ancak Fransız şiirinin en büyük, en yüce ve piri olan bir şairi Charles Baudelaire´i ve onun "Uzak İklimlerin Kokusu" isimli şiirini hatırlıyorum... Ahmet Hâşim´i ve onun en güzel eseri ?´O Belde´´yi ve ?´O Belde´´nin hayal ürünü güzel, ince, saf, leylî, masum, ince, huzur veren ve gözlerinde hüzün ve sükûn olan kadınlarını hatırlıyorum? ?´Ütopya´´nın yazarı Thomas More´u hatırlıyorum? Bunları hatırladıkça ütopyadan distopyaya geçişin dehşetini ve hüznünü ben de yaşıyorum?

Ancak bu saydığım isimlerin içe kaçışlardan da ortaya bir sanat, bir edebiyat, bir felsefe ve bir aydınlanma çıkıyor? Çünkü kendi içine sürgün olanlar, kendi iç kalelerinde yaşayanlar da hep kendileri ile diyalog halinde oldukları için bu diyaloglar da edebi, felsefi ve sanatsal oluyor? Bu diyalaog için Montaigne şöyle diyor: ?´İnsanın kendisi ile diyaloğu erişilebilecek en yüksek sanat formudur?´´

Bu iç kale de kişinin, sanatı ile edebiyatı ile felsefesi ile aydınlanması ile vahşi dış dünyanın etkilerinden korunduğu gerçek bir kale haline geliyor. Böylesi bir iç kale ise Ahmet Cemal´in kaleminden, Stefan Zweig´ın Montaigne´ye yönelik yorumunda şöyle veriliyor:

?´Zweig´ın anlatımıyla Montaigne, denemelerinde dış dünyanın gelgitlerinin ortasında kendine hep bir tür ?iç kale´ inşa etme ve bu kaleyi dış dünya karşısında ne pahasına olursa olsun, ayakta tutabilme çabasıyla belirginleşen bir kişiliktir. Montaigne´e göre böyle bir iç kale inşa edilemediğinde birey, dış dünyadaki dalgalanmalar karşısında neredeyse savunmasız kalır; bu savunmasız kalma durumunun en büyük sakıncası, bireyin dış dünyada olup bitenleri aklın süzgecinden geçirmesinin engellenebilmesidir. Bu engel, bireyin bir kaos ortamında kendi yönünü saptayamadan dış olayların akışıyla rastgele sürüklenmesine neden olur. Oysa kendine bir ?iç kale´ inşa etmeyi başarabilmiş olan birey, en büyük kaosların anaforundayken bile kale kapılarını kapatıp içeri çekilebilir ve olup bitenlere bir de dışarıdan bakarak kendi duruşunu şekillendirebilir.´´

Montaigne´e göre iç kaleleri olmayanlar, alışılmışın dışında başka bir hayat yokmuşçasına yaşarlar.

Bu insanlar, dış dünyanın vahşetinden kaçarken iç dünyalarıyla, iç kaleleriyle, ütopyalarla daha iyi, daha mutlu, daha huzurlu bir dünyayı ararlar... İnsanı insan yapan arayışlar işte bu iç kalelerde, bu ütopyalarla zenginleşir, anlam kazanır?