Osman Aydoğan


Jingo


Oyuncu Zafer Algöz´ün "Haşırt Dı Bilekbord" (İnkılap Kitabevi, 2017) adlı bir kitabı var? Zafer Algöz bu kitabında ince bir mizah anlayışı ile Sadri Alışık, Carlos Santana, Cem Yılmaz, Öztürk Serengil, Fatma Girik, Zeki Müren, Savaş Dinçel, Kemal Sunal, Nur Subaşı, Erkan Can, Ali İpin, Yıldız-Müşfik Kenter gibi daha birçok sanatçıyla yaşadığı anılarını akıcı ve esprili bir dille anlatıyor. İşte bu kitapta Carlos Santana ile ilgili bir hikâye var? Ancak bu hikâyeye geçmeden anlatmam lazım bu Carlos Santana da kim! Carlos Santana, (?´Carlos Augusto Alves Santana´´, veya sahne adlarıyla ?´Carlos Santana´´ ve kısaca ?´Santana´´) kendine has stiliyle, "Rolling Stones" dergisi tarafından dünyanın en iyi yüz gitar virtüözü listesine girmiş, on Grammy ödülü almış, 1947 Meksika doğumlu, "Latin Orkidesi" unvanını almış müzisyen, gitarist ve söz yazarı olan büyük bir sanatçıdır. 1967 yılında aynı isimle (Santana) Afrika ve Latin Amerika tarzlarıyla müzik yapan bir de grup kurmuştur. Şimdi gelelim kitapta geçen hikâyeye: 1989 yılında, İstanbul´a ilk kez gelen Carlos Santana, (2009 yılında bir daha gelmişti) alanda karşılanıp konaklayacağı otele getiriliyor. İlk gün serbest, akşama basın toplantısı yapılacak. Dinlenmek yerine, "Çıkalım İstanbul´u dolaşalım," diyor. Yanına bir rehber veriliyor, kendisine bir de araç tahsis ediliyor. Kapalıçarşı, Sultanahmet, Ayasofya derken Santana güzel bir çay bahçesi görüyor. Hem üstadı dinlendirelim hem de bir Türk kahvesi içsin diye bahçede bir masaya oturuyorlar. O ana kadar koca Santana´yı bir Allah´ın kulu tanımıyor. Resimdi, imzaydı diye taciz eden de yok? Kendi de zaten bu durumdan şikâyetçi değil, çünkü adamın öyle kompleksleri yok... Rehberle beraber kahveleri höpürdeterek sohbet ediyorlar. Birden çay bahçesinin önünden geçmekte olan boyacı Roman çocuklar bağırmaya başlıyorlar: "Heyy !.. Hello Santana! Welcome İstanbul! I love you Santana!.." Çay bahçesinin garsonları çocukları tersliyor. "Kesin ulan, bağırmayın, içeri falan da girmeyin, dağılın buradan, müşteriyi rahatsız etmeyin !" Santana rehberine diyor ki : "O çocukları buraya çağır, ben içeri gelmelerini istiyorum." Rehber çocuk hemen garsonlara durumu izah ediyor: "Aman abilerim, adam dünya starı, herkese rezil oluruz, boyacıları yanına istiyor, bırakın gelsinler..." Çaresiz izin veriyorlar. Boyacı Roman çocuklar sandıklarıyla beraber dalıyorlar çay bahçesine... Rehber söylediklerine tercüman oluyor, başlıyorlar koca Santana´yla sohbete... Diyorlar ki, "Sen dünyanın en büyük gitar ustalarındansın. Senin çizmelerini boyayalım, kıyağımız olsun, beş kuruş istemeyiz.." Santana çok mutlu oluyor, hem de çok şaşırıyor? Çocuklara gazoz, kola ısmarlıyor. Sonra da soruyor tabii : "Geldiğimden beri beni İstanbul´da kimse tanımadı. Peki bu çocuklar beni nasıl tanıdı?.." Çocuklar anlatıyorlar: "Biz boya yaparken bazı müşteriler gazete okur. Fırça sallarken arada gazetelere de bakıyoruz tabii. Resmini orada gördük. ´Dünya Yıldızı Santana İstanbul´a Geliyor´ yazıyordu, oradan tanıdık seni." Çizmelere boya cila yapılıyor. Santana para vermek istiyor ama çocuklar almıyor. "Peki," diyor Santana, "yarın akşam konserim var, beni dinlemek ister misiniz?" Çocuklar deli oluyor. "Hem de çok isteriz Santana. Sen delikanlı adamsın!.." Rehberden ikişer kişilik davetiyelerden alıyor, çocuklara veriyor. Kardeşiniz varsa yanınızda getirebilirsiniz, diyor. Çocuklar çok mutlu, tabanları kıçlarına vurarak çıkıyorlar, çay bahçesinden caddeye doğru seğirtip kayboluyorlar... Ertesi akşam Açıkhava´da müthiş bir izdiham var. Roman çocuklar ellerinde davetiyelerle konsere geliyorlar. Ana kapıdan giremiyorlar, çünkü Santana misafirlerine VIP davetiye vermiş, çocuklar nereden bilsin, VIP kapısına gelince kıyamet kopuyor... "Kimden çaldınız lan bu davetiyeleri ?" Çocuklar, "Biz kimseden çalmadık abey, biz Santana´nın misafirleriyiz, o verdi bunları bize?´´ deyince, ?´Hass? tirin ulan!´´ diyerek ve sille tokat tartaklayarak çocukların ellerinden davetiyeleri alıp kapıdan kovuyorlar.