Osman Aydoğan


İstanbul


Lise hayatım yatılı olarak İstanbul´da geçmişti? Yüksek lisansım da İstanbul´da idi.. Zaman zaman kısa sürelerle gelir giderim? Her defasında gördüğüm İstanbul lise hayatımın İstanbul´undan hep gerisin geri gitti? *** Yatılı lisede koğuşlarda, yat saatinde, boğaz vapurlarının projektörlerinin ışıkları koğuş duvarlarında bir kedi gibi usul usul gezinirken, peşine takıp takıp, deriiin deriin uykulara götürürdü beni... Rüyalarda, okulun hemen arkasındaki tepeleri aşıp, koşa koşa, uça uça, dağları, bayırları, yolları aşa aşa Jorge Amado´nun ?´insanın anayurdu çocukluğudur´´ dediği gibi anayurdum olan çocukluğumun geçtiği memleketime, evimize, anneme, babama, ağabeylerime, ablalarıma giderdim... Boğaz´da yankılanan buuup buuuppp vapur sesleri, sabahları kalk borusundan çoook çoook önceleri uyandırırdı beni... Pencerelerden bakarken Boğaz´a, beyaz beyaz bir kuğu gibi geçerken vapurlar, o koca koca, o uzun uzun gemiler, alıp alıp götürürdü beni hiiiç bilmediğim yerlere, diyarlara, memleketlere... Hafta sonunda akşam vakti, okula dönüş zamanı, Üsküdar Camii yanındaki durakta Leyland marka İETT otobüsünü beklerken; kış günü lapa lapa yağan karlar, araba farları, sokak lambaları altında, karşıda Barbaros Bulvarı´nda yukarı çıkan araçların tarçınlı akide şekeri misali stop lambaları puslu puslu yanarken, patlayan kestaneler, mısırlar, satıcı sesleri, vapur sesleri, ezan sesleri, martı sesleri, insan sesleri arasında sıram geldiği halde sıradan çıkarak tekrar tekrar sıraya girerdim o muhteşem tabloyu seyre devam etmek, o büyük pastoral senfoniyi bitirmemek için.... *** Hafta sonu gezdiğim İstanbul cadde ve sokakları tertemizdi? Nezih insanlar vardı? Kılığı ile kıyafeti ile, tavrı ile davranışı ile? *** Bir pastahaneye, bir kahveye gittiğimde kadife bir sesle ve mahcup bir şekilde garsona söylenen şu hitabı artık duymuyorum İstanbul´da; ?´Beyefendi, bir kahve alabilir miyim?´´ Bu ifade yerine artık duyduğum kaba ve borazan bir ses; ?´Hey garson, bir kahve getir!´´ Bu her yerde böyle hale gelmiştir; çarşıda, pazarda, toplu taşımada, trafikte.. *** Birkaç yıl önce bir gittiğimde arabamla bir park yerine girdim. Bir görevli geldi çıkarken otoriter bir sesle ?´anahtarı bırakacaksınız!´´ Arabada eşyalarım vardı, anahtarı da bırakmak istemedim, geri döndüm, arabamı aldım, çıkarken aynı görevli ?´on lira vereceksin!´´ dedi. ?´Neden, park etmedim ki, çıkıyorum´´ dedim. ?´Gir çık on lira´´ dedi? *** Bir gittiğimde eşimle taksiye bindim... 50 TL uzattım taksi şoförüne? Para üstünü vermesini bekliyorum.. Şoför sert bir tonla ?´kardeşim bu yetmez´´ diye bana 5 TL uzattı. Boşunaydı benim kendisine 50 TL verdiğimi izah etmem. ?´Karakola çek size orada ödeyeceğim´´ demem de kar etmedi, başka para da vermedim ama 50 TL´nin üzerini alamadan da çekip gitti? *** Sonra bir gazete haberi okudum.. Midemi bulandırıyor? Türkiye´deki domuz çiftliklerinde yıllık 3 milyon kg civarında et üretildiğini, bu rakamın neredeyse kırmızı et üretiminin yarısı olduğunu yazıyor. Ve devam ediyor gazete ?´Bu etlerin hangi kanalla, nerelere satıldığı meçhul. Diğer çiftlikler de göz önüne alındığında Türkiye´de yaklaşık 3 milyon kg domuz etinin piyasaya değişik yollarla sürüldüğü ortaya çıkıyor.´´