Osman Aydoğan


İsrafil nefesini içine çekerken?


Fransız General Jacques De Guibert´in ?´Askerî Yazılar 1772 ? 1790´´ isimli güzel bir eseri var. (Askerî Yazılar 1772 ? 1790, Jacques De Guibert, Anahtar Yayınları, İstanbul 2005) Adı üstünde ?´askerî yazılar´´, dolayısı ile askerî konulardan bahsediyor kitap. Ancak Kont Guibert´in (1743-1790) çok özel bir geçmişi var. Guibert Yedi Yıl Savaşları´nın pek çok askerî sefere katılmış. 1785´te askerî akademide hocalık yapmış ve bundan üç yıl sonra da mareşal olmuş. Şöhretini savaşlardaki başarılarından çok, bir kuramcı olarak yapmış. Kendisinden önceki dönem ve yaşadığı yüzyılın savaşlarını çok iyi irdelemiş ve bunlardan pratik sonuçlar çıkarmış. Öngörüleri ve önerileri başta II. Federic ve Napoleon Bonaparre olmak üzere birçok komutanı derinden etkilemiş, yaptığı analizlerin sentezini de XIX. Yüzyılda Clausewitz oluşturmuş. Sonrasında bu sentez daha ön plana çıkınca, Guibert´in popülaritesi azalmış ancak etkileri yurttaş - asker / modern ordu / profesyonel ordu kavramlarının fikir babası olarak Guibert´in etkisi günümüze kadar gelmiştir. Bu kitapta Guibert, savaş sanatını anlatırken arka planda devrim öncesi Fransa´yı, politikacıları ve Fransız halkını anlatır. Türkiye´de hiçbir yorumcu bu benzerliği yakalamadı, ortada da 1789 öncesi Fransa ile günümüz Türkiye arasında paralellik kuracak nesnel veriler de yok ama Guibert´in kitabında anlatılan devrim öncesi Fransa ile günümüz Türkiye´nin özellikle ordunun aşağılanması, gözden düşmesi arasında büyük benzerlikler bulunmaktadır? 1789 öncesi Fransa ile olan bu benzerlikler 1960 öncesi Türkiye ve 1919 öncesi Osmanlı ile de vardır. Tıpkı günümüzde de olduğu gibi? Ancak bu tarihler öncesi olan benzerliklerin aynı zamanda bu tarihler sonrası da benzerlikleri olacağı anlamında değildir tabii ki. 1919 öncesi Osmanlı Ordusu Balkan Bozgununu yaşamış, Trablusgarp´ta savaşmış, Birinci Dünya Harbinde Kafkasya´dan Galiçya´ya, Basra´dan Mısır´a kadar olan cephelerde kahramanca savaşmasına rağmen bir hırsın kurbanı olarak Anadolu evladı bu cephelerde harcanarak mağlup ilan edilmiş, askerleri, subayları bu cephelerden döndüğünde kimse yüzünü bakmamış, aşağılanmış, hatta yaralılar, gaziler bile ortada kalmıştır. Günümüzde de T.C. Ordusunun; Balyoz, Ergenekon, Amirallere Suikast, Causluk vb. kumpas davaları ile yıllarca ?´darbeci´´ diye aşağılanarak şerefi ile oynanmış, pırıl pırıl, gelecek vaat eden subayları ve generalleri harcanmış, kadroları salya sümük FETÖ denen bir soysuzun eline verilmiş, 15 Temmuz 2016 günü yine bu FETÖ denen soysuzun müritleriyle silah arkadaşlarına silah doğrultarak kendi milletine bombalar yağdırmış, bu olay da bahane edilerek okulları, akademileri, hastaneleri elinden alınmış, komuta yapısı dağıtılarak genetiği bozulmuştur. Etrafımızdaki ateş çemberinin giderek daraldığı, ülkenin dünyada ve bölgede giderek yalnızlaştığı, muhtemel bir umumi harbin ayak seslerinin duyulur hale geldiği, İsrafil´in nefesini içine çektiği ve bunlardan dolayı iç barışa ve güçlü bir orduya her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyacağımız bu günlerde girişte uzun uzun anlattığım gibi akademik ve askerî dehası şüphesiz tartışılmaz olan General Jacques De Guibert´in bahsettiğim kitabında geçen şu müthiş tespitinin önemini vurgulamak istiyorum: ?´Ulusların kendi güç ve doğalarıyla tamamen çelişen güvenlik kurgulamaları, askerlik mesleğinin kentli kesimin en yoksul kesimine bırakılması, bayraklarının altında şerefle yürüyüşlerini sürdüren askerlerin aşağılanmaları ve mutsuzlukları, yurtseverlik ve erdem duygularının kalmayışı bir ülkenin bekasını olumsuz etki eden hayati derecedeki faktörlerdir.´´ Gerisi, etrafımızdaki gelişmeleri okuyabilecek ve General Jacques De Guibert´in bu tespitini anlayabilecek siyasilere kalmıştır? Her ne kadar yakılan kâfir Giordano Bruno ´´anlamak zordur´´ dese de...