Osman Aydoğan


İslam Dünyası´nın geri kalmışlığının tarihi kökenleri (3)


Ancak İslam dünyasında Gazalî´nin görüşünün (veya bu yanlış anlamanın) egemen olmasının tüm İslam dünyası için büyük bir talihsizlik olduğu değerlendirilmektedir. Harun Reşit, oğlu Memun ve Mutezile (Mutezile mezhebi: Sorunları akıl ve mantık yoluyla çözmeyi esas alan bir mezhep) döneminde doruğa çıkan Doğu´nun Rönesansı olarak tanımlanan Abbasi aydınlanması gerçi Moğol istilası ile sona ermiş ancak ne yazık ki bu coğrafyada Gazalî etkisiyle yeni bir aydınlanma dönemi başlayamamıştır. Gazalî´nin görüşü Fatih Sultan Mehmet´ten sonra Osmanlı medresesine de egemen olmuştur. Öyle ki Fatih İstanbul´u kuşatması esnasında sur önlerinde top döktürecek kadar ileri teknolojiye sahipken 1529´da bu teknoloji kaybolmuş o Muhteşem Kanuni Sultan Süleyman Anadolu´dan Viyana´ya öküzlerle top çekmek zorunda kalmıştır. (1683´de de aynısı tekrarlanmıştır) Osmanlıcada Ehl-i İman ve Ehl-i İlim ve Ehl-i Hikmet (felsefe) kavramları olmasına rağmen Osmanlıda özgür düşünce ve felsefeden uzak durulmuş, din eğitimine ağırlık verilerek bilim ihmal edilmiş ve bu da Osmanlının sonunu hazırlayan nedenlerin en başında gelmiştir. Antik Çağ Grek bilimi ve felsefesi uzmanı olan, Aristo´dan Platon´a kadar çok sayıda felsefe ve bilim insanının eserlerine yorumlar yazan, onlara şerhler düşen İbn-i Rüşd´ün kitapları Arapçadan Latinceye çevrilmiş ve Batı, unuttuğu Antik Çağın bilim insanlarını ve felsefecilerini yeniden İbn-i Rüşd´ün eserlerinden öğrenerek Rönesans´ı başlatmıştır. Özellikle Ortaçağ çalışmalarıyla ünlü, İslam tarihi ve Haçlı Seferleri üzerine eserleri olan Fransız Marksist tarihçi Claude Cahen (1909 -1991) bir eserinde şunları yazar: ?Batı dünyası İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd ile düşünmeyi öğrenmiş olduğunu asla unutmamalıdır... Kurtuba Camisi olmadan Fransa´da Le Puy Katedrali tasarlanamazdı.? İslam dünyası ve özellikle o dönemin lideri olan Osmanlı da anlatıldığı gibi Gazalî´´nin etkisiyle ne Abbasi aydınlanmasını takip edebilmiş ne de 14. yüzyılda başlayan bu Avrupa Rönesansını yakalayabilmiştir. Osmanlı da bu nedenle bilimle, teknolojiyle, sanatla, felsefeyle pek bir ilişki kurmamıştır. Osmanlı ne Abbasi döneminde İslamın altın çağında yetişen bilginlerden, astronomlardan, felsefecilerden, matematikçilerden, güzel sanatçılardan, botanikçilerden, mekanikçilerden bir tanesini bile yetiştirebilmiş ne de çağında Avrupa Rönesansını yaşarken bu rönesansın yetiştirdiği Batı dünyasını aydınlığa taşıyan ve 20. yüzyıla hazırlayan sanat, bilim ve düşün dünyasının yapısını tanıyabilmiştir. Böylece Batı İbn-i Rüşd´ün yolundan giderken, Doğu ise Gazalî´nin yolundan gitmiştir. Varılan sonuç ortadadır. Ancak İbn-i Rüşd, tüm İslam dünyasında ve tüm zamanlarda sadece bir yerde kazanmıştır; bu da Türkiye´dir. Bu topraklarda gerçekleşen 1923 Cumhuriyet devrimlerinin tarihsel ve felsefi anlamı budur. Denilebilir ki Mustafa Kemal Atatürk İbn-i Rüşd´ün manevi öğrencisidir. Ancak tüm İslam dünyasında ve tüm zamanlarda sadece bir yerde, o da Türkiye´de kazanan İbn-i Rüşd´ün bilimsel düşüncesi Mustafa Kemal Atatürk´ün vefatından sonra ne yazık ki cehalet, taassup ve Batı´nın jandarmalığı nedeniyle kesintye uğramıştır. Günümüzde de İran, Mısır, Afganistan, Pakistan, Irak ve Suriye´de yaşanan olaylar ile İŞİD, Şebap ve Boko Haram vakaları yeni değildir. İşte ne olmuşsa o zaman (11. yüzyıl) olmuştur. Bugün olanlar Gazalî görüşünün (veya yanlış anlaşılışının) günümüze olan izdüşümleridir. Aşağıda sunulan tespitler İslam dünyasındaki bu talihsizliğin, bu yanlış anlamanın ve bu izdüşümün somut sonuçları olduğu değerlendirilmektedir. 2000´li yılların başında Mısır El Ezher Üniversitesinin bir araştırması yayınlandı. Bu araştırmaya göre son bir yılda yabancı dillerden İspanyolcaya çevrilen kitap sayısı, son 1000 (bin) yılda yabancı dillerden Arapçaya çevrilen kitap sayısından daha fazladır.