Osman Aydoğan


İnsan Yetiştirme Düzenimiz (2)


Çocuğa terbiyeyi evde ailesi verir. Devlet terbiye vermez. Devlet terbiye vermeye kalkarsa bu eğitim olmaz, başka şey olur. Milli Eğitim Bakanlığında eğitim sistemimize yön veren kuruluşun adının da ?´Talim ve Terbiye Kurulu´´ olması ne ilginçtir. *** Eğitimde eksik olan bir konu da ?´sevgi´´ konusudur. Alman kökenli ABD´li ünlü bir psikanalist, sosyolog ve filozof olan Erich From ?´Sevme Sanatı´´ isimli kitabının giriş kısmında yazardı; ?´insanın eğitim düzeyi ne olursa olsun ?´sevmek´´ her insanın kolayca ulaşabileceği bir edim değildir.´´ Sandık ki, ana lisan gibi ?´sevme duygusu´´ da insanda birden bire gelişecek. Eğitim sistemimizde hiç ?´sevgi eğitiminin´´ yeri olmadı. Bisiklete binerken bile bir öğrenme sürecinden geçiyoruz. Zaten ?´sevgi´´ kavramının da içini boşalttık. Sevgi deyince; sadece annemizi, eşimizi, çocuklarımızı sevmeyi anladık. Bu çerçevede sınırladık, başka insanları sevmedik, veya başka kavramlarla karıştırdık. Bu dar anlamda bile hep sevilmeyi bekledik, hiç sevmek için çaba göstermedik. Zaten kendimizi bile sevmedik. Kendini tanıyıp seven kişi tutarlı bilgi elde ettikçe başkalarını da sever. Bunu anlamadık bir türlü *** ABD´li yazar Russel W. Gough´un ?´Karakteriniz Kaderimizdir´´ (Orjinali: ´´Character is Everything´´) isimli güzel bir kitabı var. Gough der ki kitabında; ?´karakter gelişimi, okulların yeni ve teknik açıdan mükemmel bir müfredat uygulamaya başlamasıyla gerçekleşebilecek bir şey değildir. Genç bir insanın iyi davranış alışkanlıkları edinmesinin en iyi yolu bu davranışlara sahip yetişkinlerde kendini özdeşleştirmesi ve onları taklit etmesidir.´´ Öğrencilerin eğitim sürecinde birinci derecede ihtiyaç duyacakları şey; ne en ileri eğitim teknolojileridir, ne en ileri eğitim yöntemleridir, ne de bilgisayar tabletleridir. Öğrencilerin birinci derecede ihtiyaç duyacağı tek şey model alacakları örnek insandır. *** Einstein´ın bir sözü; (biraz kaba, özür dileyerek aktarıyorum) ?´Hangi mesleğe sahip olursa olsun, felsefeden, sanattan ve edebiyattan nasip almadan yetişen bir insanın Pavlov´un köpeğinden pek bir farkı yoktur.´´ Eğitimden, insan yetiştirme düzenimizden sorumlu olanlara duyurulur? *** Eğitimin asıl hedefi de kendisi ile barışık, toplumu ile barışık, gülen, tebessüm eden, yaşamının nihai hedefi mutlu olmak ve mutlu kılmak olan bir insan yetiştirmek olmalıdır. Eğitim (ve de disiplin ) adı altında insanlarımızın yaşama sevinci budandı. (Hala da buduyorlar) Kültür olarak ne varsa hepsi insana hüzün şırınga ediyor... Yüzlerimizde hep hüzün neşidelerinin gizli çığlıkları var... Giysilerimiz kara, yüzlerimiz kara, gözlerimiz kara, içlerimiz kara... Yeryüzü aslında Tanrı´nın kutsal kitaplarında vaadettiği cennet ama biz bunun farkında olmadığımız gibi içimizde bir cehennem yaşatıyoruz alev alev... *** Ve eksik olan çok önemli bir şey daha: Özgüven. Aslında sona bıraktım ama en önemlisi öğesidir eğitimin özgüven. Özellikle eğiticilerin davranışlarında yargılayıcı, denetleyici ve müdahaleci bir tavır hâkimdir. Aslında yargılayıcı, denetleyicive müdahaleci bir tavır da heves kırar, hedef küçültür ve özgüven sarsar? En büyük eğitici olarak başta anne ve baba olarak bu tavrı sergiliyoruz. Sanki insanlarımızın dağuştan Tanrı´nın bahşettiği özgüvenini yok etmek için çaba harcıyoruz. Çocuk evde, öğrenci okulda, birey işyerinde bir kusur mu işledi, hemen olumsuz hitaplarla yargılar itham edilir. Goethe derdi; ?´insanlara olduğu gibi davranırsanız olduğu gibi kalırlar, olabileceği gibi davranırsanız olabileceği gibi olurlar.´´ Eğitim bilimciler davranışları etkilemenin en iyi yolunun; ?´olumsuz yorumlarda´´ bulunmak değil, ?´olumlu pekiştirmelerde´´ bulunmak olduğunu, ?´yanlış işleri eleştirmek´´ yerine ?´doğru işleri pekiştirmek´´ için zaman harcandığında daha iyi sonuç alındığını, insanlardan ne beklerseniz onların da onu verdiklerini söylüyorlar? Ama bunu ne anladık ne de uyguladık? Eğitimbilimciler ?´İnsanın kendisine değer verildiğini ve takdir edildiğini hissetmesi gerekir?? derler, ??kendisini değersiz hisseden, baskı altında kalan ve örselenen insanlar düşünemezler´´ derler? ´´Kendisini değerli hissettiğinde mükemmel olmayacak insan yoktur´´ derler... Ülkemizde; evde, okulda, işyerinde, idari ve yönetim sistemimizde sistematik bir biçimde üzerek, eğerek, ezerek bir insan yetiştirme sistemi vardır. Eğitim ve yönetim sistemimiz sistematik bir biçimde insanımızın kendisini değersiz hissetmesi üzerine kurulmuştur. Halbuki antropologlar ?´insanın karakterini dik yürümekle kazandığını´´ söylüyorlar. Biz ise diz çöktürmeye çaışıyoruz?